t.dince®

13 Şubat 2010 Cumartesi

DÜNYANIN EN KÜÇÜK BALIĞI

Boyutu bir 'sivrisinek' kadar; sazan ile de akrabalığı var...
Dünyada bugüne dek keşfedilen en küçük balık, BULUNDU


Paedocypris balığının yetişkinleri, yalnızca 7,9 milimetre boyuna ulaşabiliyor. İnce ve şeffaf görünümlü bu balık, turbalı bataklıkların bol asitli sularında yaşıyor.
 

  

 Sazanın uzak bir akrabası olan balık, planktonla besleniyor.

Ancak İngiltere'deki Kraliyet Akademisi'nin bir dergisinde yayımlanan makaleye göre geleceği pek parlak görünmüyor.

Bataklıkların tarlaya çevrilmek üzere kurutulması, ormanların kereste için kesilmesi ve yangınlar yüzünden yaşama alanları hızla tükeniyor. 



11 Şubat 2010 Perşembe

TV REYTİNGLERİNİN ÖLÇÜMÜN DE HANGİ GİZLİ SERVİSİN İZLERİNE ULAŞILDI, ORTAKLARI KİM VE DAHA ÖNEMLİSİ ÖNCEDEN DE ORTAKLIK SÖZ KONUSU MUYDU!?

TİAK`ın gelen tepkiler üzerine reyting izlemelerini AGB`den alarak başka bir şirkete vermesi çok daha karmaşık bir ilişkiler ağını ortaya çıkardı.

------------------------------------------------------------------------


TİAK nedir

Herşeyden önce, TİAK nedir bilmeyenler için kısaca açıklayalım istiyoruz.

TİAK, Televizyon İzleme Araştırma Kurulu IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği şemsiyesi altında 1992 yılında oluşturulmuş Reklam verenler, Reklamcılık ve TV yayın kuruluşları katılımıyla oluşturulmuş bir Birleşik Endüstri Komitesidir.

Bu komitenin ana amacı tüm ülkedeki binlerce işverenin milyarla ifade edilen reklam bütçeleri en etkin biçimde kullanması, pazarlama politikalarına yön verebilmesi, reklam ve medya ajanslarının doğru hedef kitlelerine ulaşabilmesi, ülke ekonomisinin yaşam kanallarından reklam ve pazarlama endüstrisinin gelişmesine hizmet etmektir. Komite, sistemin işleyişini ve verileri kontrol eden denetçiyi de atamaktadır. AGB`nin tepki alması üzerine, açtığı son ihale ile atadığı denetçi TNS Piar dır.

TRT Genel Müdürü`nden Türkücü İbrahim Tatlıses`e hatta sokaktaki simitçiye kadar herkesin hışımla üstüne gittiği AGB, artık reyting ölçümünde söz sahibi değil... Reyting ölçümlemesi için yaklaşık 20 yıl aradan sonra Televizyon İzleme Araştırma Komitesi(TİAK) tarafından düzenlenen ilk ihaleyi kazanan TNS Piar, böylece AGB`nin 20 yıllık tartışmalarla ve `şaibe` söylentileriyle yıpranan iktidarına da son verdi... Peki ama 3,3 milyar dolarlık reklam sektöründe yaklaşık 1.8 milyar doların paylaşılmasındaki tek ölçüt olan reyting ölçümleri bu yeni dönemde nasıl yapılacak? İhale süreci nasıl gerçekleşti? TNS Piar, 20 yıllık AGB`nin elinden ihaleyi nasıl söküp aldı?

Ya da gerçekten aldı mı? Bizler bir oyunun parçası mıyız? İşte tüm bu soruların cevabını tümgazeler.com olarak araştırdık ve ortaya gerçekten de düşünülmesi gereken bir tablo çıktı. Şimdi bu tabloyu sizler için sunuyoruz.

Şimdi biraz geçmişe dönelim

Önce bu ihale sürecini kısaca hatırlayalım isterseniz.

Pazarlama sektörünü yakından takip edenlerin hatırlayacağı üzere, TİAK uzun zamandır yerden yere vuruluyor.

İbrahim Tatlıses ölçümlerin manipüle edildiğini haykırdı.

TRT Genel müdürü elinde denek listesi ile "Gizli olması gereken denek listeleri ortalarda dolaşıyor. TİAK`ın ölçümleri artık güvenilmezdir" diyerek basın toplantıları düzenledi. Pek çok yapımcı ve yönetmen, TİAK`ı eleştiri bombardımanına tuttu.

Televizyon kanallarının büyük çoğunluğu, 1.8 milyar doların paylaşılmasındaki tek ölçüt olan reyting sisteminin patronları AGB ve TİAK`a isyan etti.

Bu son tartışmalar her defasında canla başla AGB`yi savunan TİAK içinde bardağı taşıran son damla olmuş ve TİAK AGB`nin yanı sıra GFK ve TNS PİAR`ın da katılacağı bir ihale düzenleyeceğini duyurmuştu.

İşte o ihale geçtiğimiz günlerde sonuçlandı ve dünyanın 34 ülkesinde yıllardır reyting ölçümleri yapan TNS Piar reytinglerin yeni patronu oldu. TİAK`ın açtığı ihaleyi kazanan TNS Piar adlı şirket 2011 yılından itibaren TV ölçümleri yapacak.

Ancak söz konusu reklam sektörünün neredeyse tümünü etkileyen böylesi önemli bir ihale olunca, tumgazeteler.com olarak, ihalenin perde arkasını araştırmadan duramadık. Şimdi konuyu kısaca böyle hatırladıktan sonra gelelim TNS Piar`a.

Reytinglerin yeni patronu: TNS PİAR

Piar araştırma 1975 yılında kurulmuş Türkiye`nin ilk araştırma şirketlerinden biridir. 1994-2000 yılları arasında Piar, dünyanın önde gelen araştırma gruplarından biri olan TNS`nin modelli çözümlerinin Türkiye lisansörü olmuş, ek olarak 1997 yılından beri devam eden "Türkiye basın izleme araştırmasını da yine bu yakın ilişkinin bir sonucu olarak Piar-TNS konsorsiyumu yapmaya hak kazanmıştır. TNS PİAR, 2000 yılından bu yana 80 ülkede 15.000`den fazla çalışanı ile faaliyet gösteren TNS grubuna ait bir kurum olarak özellikle tüketici, finans, teknoloji, sağlık, otomotiv, medya, perakende sektörlerinde ve sosyal siyasi araştırmalarda uzmanlaşmış ekipleri ile faaliyetlerini sürdürmektedir. TNS grubu, 29 Ekim 2008 tarihinde sonuçlanmış bir anlaşma çerçevesinde WPP`nin bilgi, iç görü ve danışmanlık bölümü olan "Kantar Grup"un bir parçası olmuştur. Kantar Grup, yani KMR.

Püf noktası: Eski ölçümcü AGB ile yeni ölçümcü TNS`in sahibi aynı!

Buraya kadar her şey normal. Şimdi sürekli ismi geçen WPP`yi bir tanıyalım.

WPP, dünyada 106 ülkede iletişim hizmetleri alanında faaliyet gösteren bir şirketler Grubudur. Grubun şirketleri reklam, pazarlama veri hizmetleri, öngörü ve danışmanlık, halkla ilişkiler ve kamu işleri alanlarında faaliyet göstermektedir.

Nielsen ise; ACNielsen aracılığıyla pazar konumları ve pazarlama enformasyonu alanında, Nielsen Media Research aracılığıyla medya enformasyonu alanında, Net Ratings ve Buzz Metrics aracılığıyla çevrimiçi istihbarat sektöründe, Billboard, The Hollywood Reporter ve Adweek aracılığıyla ticaret fuarları ve ticari yayınlar alanlarında faaliyet gösteren uluslararası bir enformasyon ve medya şirketidir. Halka açık olmayan Nielsen`in merkezi New York da bulunmaktadır. Şirket, 100`den fazla ülkede faaliyet göstermektedir.

Nielsen, Türkiye`de Nielsen Araştırma Hizmetleri Ltd. Şti. (Nielsen Türkiye)`yi ve AGB Türkiye`yi kontrol etmektedir. Bu şirketlerden sadece AGB Türkiye, televizyon izleyici ölçüm hizmetleri (TAM hizmetleri) pazarında faaliyet göstermektedir. AGB Türkiye, AGB NMR tarafından kontrol edilmektedir. AGB NMR`ın kontrolünde Nielsen, WPP ile %50-50 ortaklığa sahipti

Bu şirketlerin haricinde AGB NMR`ın %50 hissesi WPP`ye aittir.

AGB NMR, Nielsen ile WPP arasında 28.02.2005 tarihinde imzalanan Ortak Girişim Sözleşmesi ile %50-50 ortaklık seklinde oluşturulmuş bir girişimdir. Şirket, AGB Türkiye`yi kontrol etmekte ve TAM hizmetleri pazarında faaliyet göstermektedir.

TAM hizmetleri, ulusal çapta aralıklarla veya sürekli olarak yapılan televizyon izleyicisi tahminlerini kapsamaktadır.

Yani TİAK`ın çok iyi bildiği gibi TNS firması 2008 yılında AGB`nin de bağlı olduğu WPP grubu tarafından satın alınmıştır. Özetle görülüyor ki her iki şirkette WPP grubuna bağlıdır

Mossad bağlantısı

AGB`nin eski sahibi, basın kralı olarak bilinen ve dünyada sayısız yayın organından oluşan dev bir kartelin sahibi Robert Maxwell idi. James Bond filmlerine ilham kaynağı olan, şaibeli ölümüyle beraber pek çok sırrı ve tartışmayı ardında bırakan Maxwell`in MOSSAD ajanı olduğu yolundaki iddialar hala canlılığını koruyor.

WPP`nin sahibinin ise, İngiliz Yahudiler listesinde rastladığımız bir isim, Martin Sorrell olması, TİAK`dan Nuri Çolakoğlu ve AGB`nin başındaki isim Kadriye Arzu Eder`in de musevi asıllı olmaları, bize manidar geliyor.

Medyanın bağımsızlığının gelirine, gelirinin alacağı reklamlara, alacağı reklamların da reyting ölçümlerine bağlı olması, istihbarat örgütlerinin bu alanı kontrol istemelerinin mantıksız olmadığını düşündürüyor. Bu da bize, Yönetmen Osman Sınav`ın bir röportajında söylediği "Reytingleri kontrol eden ülkeyi kontrol eder" sözünü hatırlatıyor.

Söz konusu reklam pastası olunca dut yemiş bülbüle dönen "bir kısım" Türk Medyası`nın aksine, tumgazeteler.com olarak "Reyting dosyası"nın izini sürerek siz okurlarımıza duyurmaya devam edeceğimizden emin olabilirsiniz.

Robert Maxell hakkında basında çıkanlar

Aşağıda, Robert Maxell hakkında Türk ve Dünya basınında çıkmış haberlere ait bir derlemeyi sunuyoruz(Bu derlemenin orjinal linki aşağıda belirtilmiştir)

Basın kralı olarak bilinen ve dünyada sayısız yayın organından oluşan dev bir kartelin sahibi Robert Maxwell`in şüpheli ölümü, "Bu da Mossad`ın oyunlarından biri mi?" sorusunu akla getirebilecek karmaşadaydı. "Maxwell öldürüldü mü, yaşıyor mu?" Bu sorulara gerçek cevabı yalnızca İsrailli yetkililer verebilir. Karmaşanın boyutunu görebilmek için ise dönemin gazete başlıklarından, Maxwell olayı hakkında genel bir bilgi edinmek faydalı olacaktır:

"Maxwell`in ölümünü resmen açıklanmasından 45 dakika önce gazetesine bildiren Jerusalem Post polis muhabirinin kimliği hala gizli tutuluyor. Gazetenin bir yazarı olan Fettman, bu gazetenin olayı 45 dakika önceden nasıl bildiği sorusuna cevap veremiyor." (Sabah Gazetesi, 13 Kasım 1991)

"Robert Maxwell yükselişinden itibaren sır dolu bir kişilikti. Nasıl zengin olduğunu da kimse bilemedi, nasıl öldüğünü de." (Para, 17 Kasım 1991) "İngiltere`de yayınlanan Sunday Sports gazetesinde KGB istihbaratına dayanılarak, denizde boğulan kişinin Maxwell`in kullandığı dublör olan Andreas olduğu ve Maxwell`in katılmadığı bazı toplantılara bu kişinin gönderildiği belirtildi." (Meydan, 16 Kasım 1991)

"Maxwell`in ölümü muamma." (Hürriyet, 7 Kasım 1991)
"Basın Baronu`nun sır dolu ölümü." (Para, 17 Kasım 1991)
"Maxwell`in ölümünde büyük sır." (Cumhuriyet, 7 Kasım 1991)
"Maxwell ölümü muamma." (Meydan, 14 Kasım 1991)
"Maxwell`in ölümü tartışılıyor." (Meydan, 13 Kasım 1991)
"Kalp krizinden öldüğüne inanılmıyor! Maxwell`in sırrı çözülemedi." (Hürriyet, 11 Kasım 1991)
"Kaza değil, kalp krizi değil." (Sunday Mirror, 15 Aralık 1991)
"Maxwell`in ölümü de yaşamı ve yaptıkları gibi bir muamma şimdilik... Kalp krizi mi? Cinayet mi? Yoksa gizli örgüt parmağı mı?" (Nokta, 24 Kasım 1991)
"Maxwell ölmedi." (The Guardian, 15 Kasım 1991)
"Maxwell ölmedi." (Sunday Sports, 15 Kasım 1991)
"Basın kralı ölmedi mi?" (Tercüman, 16 Kasım 1991)
"Maxwell ölmedi." (Türkiye, 16 Kasım 1991)
"Maxwell yaşıyor mu?" (Günaydın, 16 Kasım 1991)
"Maxwell`in hayatta olduğu iddia ediliyor." (Meydan, 16 Kasım 1991)
"Maxwell yaşıyor mu?" (Yeni Asya, 16 Kasım 1991)
Maxwell`in İsrail`deki kutsal Zeytin Dağı`nda hahamlar tarafından düzenlenen cenaze töreni.
"Maxwell`in ölümündeki esrar aydınlanmak bir yana daha karmaşık bir niteliğe büründü." (Hürriyet, 14 Ocak 1992)

"Maxwell`in hayatta olması çok muhtemel. Kendini öldü göstermek için kullanabileceği bir benzerine sahip olduğunu biliyorduk. Kanarya Adaları`nda denizden çıkarılan cesedin zehirli gazla kalp krizi geçirtilerek öldürülen Andreas olduğu ve çalışanların emekli sandığından 426 milyon sterlin çaldığı öne sürülen Maxwell`in, Güney Amerika`da gizli bir yere gitmiş olmasının kuvvetli bir ihtimal olduğu kaydedildi." (Sunday Sports, 15 Kasım 1991)

Bütün bunlar, işin içinde garip bir şeyler döndüğünü gösteriyordu. Maxwell`in öldüğünü "ispatlamak" için İsrail`de gizli bir otopsi yapıldı:

"İsrail`de gizli otopsi... Maxwell`in cesedine ölümünden 4 gün sonra Tel Aviv`deki sağlık enstitüsünde gizli bir otopsi yapıldı. Otopsi İsrailli doktorlar tarafından yapıldı. Otopsiyi yapan İsrailli doktorlar diş yapısından cesedin Maxwell`e ait olduğunu söylediler." (Hürriyet, 14 Ocak 1992)

"The Guardian gazetesi ceset üzerinde yapılan diş ve parmak incelemelerinin, cesedin Maxwell`e ait olduğunu kanıtlayamadığını belirtti. Ayrıca cesede yapılan otopside Maxwell`in kulağına benzemeyen bir kulak yapısı saptandı." (The Guardian, 15 Kasım 1991)

Mossad ajanı Maxwell İsrail için iyi bir dosttu.

"Şamir: `İsrail can dostunu yitirdi`." (Hürriyet, 7 Kasım 1991)
"Bir Çek Yahudisi olan Maxwell`in cenaze töreni görkemli bir şekilde Kudüs`te yapıldı. Cenaze törenine dönemin İsrail Devlet Başkanı Haim Herzog, Başbakanı İzak Şamir ve çok sayıda Yahudi katıldı.

Sorular:

1. Her zaman yanında bir sekreter bulunduran Maxwell, yatına neden yalnız başına bindi?
2. Akşam yemeğinden yatına gece 22.00 `de döndü. Kaptanla en son ertesi sabah 04.45`te konuştu. Bu kadar süre içinde Maxwell ne yaptı?
3. Yata herhangi biri, kimseye görünmeden girebilir miydi?
4. Kaybolduğu anlaşılınca kaptan neden İspanyol makamları yerine Londra`yı haberdar etti? Neden denizde hemen bir arama başlatılmadı?
5. Kaybolduğu neden ancak 54 metrelik yatın 3 kez aranmasından sonra anlaşıldı?
6. Adli Tıp uzmanları yatı inceledi mi?
7. Yatta daima 4 kişi devriye gezerdi. Neden kimse, Maxwell`in denize düştüğünü görmedi, duymadı?
8. İngiliz-İsrail Dostluk Derneği toplantısında bir konuşma yapması gereken Maxwell bunu niye iptal etti? Düzenleyiciler neden iptal kararını toplantıya bir saat kala açıkladılar?" (Cumhuriyet, 15 Kasım 1991)
Acaba bu şüpheli ölümün nedeni ne idi? Kayboluşundan bir süre önce Seymour M. Hersh, "The Sampson`s Option" adlı kitapta Maxwell`in Mossad ajanlığını açıklamıştı. Görev yapma alanı bitip aynı zamanda deşifre olan Maxwell garip bir ölüme doğru yol aldı.

İngiltere`de yayınlanan Business Age dergisi Maxwell`i Mossad`ın öldürdüğüne dair yabana atılmayacak kanıtlar öne sürdü. İngiltere`de yayınlanan Business Age dergisinin yazarlarından Kevin Cahill yönetimindeki bir gazeteci ekibi İspanya, İsrail, ABD, Kanada ve İrlanda`da yaptıkları araştırma ve röportajlardan sonra Robert Maxwell`in Mossad`ın denetimindeki eski ajanlarca öldürüldüğü sonucuna vardılar. Bu arada ünlü Pulitzer ödüllü Amerikalı yazar Seymour Hersch"The Sampson`s Option" isimli kitabını yazmış, Maxwell ile Mossad arasındaki organik bağları ifşa ederek Maxwell`in sahip olduğu Mirror Grubu`nun borsada büyük ölçüde değer kaybetmesine yol açmıştı. Hersh kitabında Maxwell`in kısa süre içerisinde iflas edeceği kehanetinde de bulunmuştu. Kitabın yayınlanmasından sonra basın imparatorunun İsrail için olan önemi bir anda kayboldu. İşin ilginç yanı, Maxwell`in cesedinin bulunmasından üç gün önce 2 Kasım 1991`de İsrail kabinesine yakın bir yetkilinin Hersch`e Maxwell`in safdışı edilmek üzere olduğunu söylemiş olmasıdır.

Maxwell`in kullanılma fikri dönemin Başbakanı İzak Şamir`den gelmişti, ama operasyon tamamen Mossad`ın kontrolü altındaydı. Şartların değişmesi ile İsrail ile Sovyetler Birliği arasında para akışını sağlayan Maxwell`in bir değeri kalmamış, üstüne üstlük kendisine verilen paraların bir kısmını hesabına geçirmiş ve geri ödenmesi istenince de şantaj yapmaya kalkmıştı. Bütün şartlar Maxwell`in aleyhine gelişmişti. Otopsi yapmak isteyen birçok doktorun isteği her nedense Maxwell`in ailesi ve avukatlarınca geri çevrildi. İsrail`de yapılan gizli otopsiden sonra Maxwell Kudüs`te devlet töreniyle gömüldü.

Business Age dergisi konuyu şöyle açıklamıştı:

"2 Kasım 1991`de, Robert Maxwell`in cesedinin Kanarya Adaları`nda bulunmasından üç gün önce İsrail Kabinesine yakın bir kaynak, Seymour Hersch`e Maxwell`in ortadan kaldırılacağını söyledi. Patolojistlere ve İspanyol yargı otoritelerine göre Maxwell`in ölümü cinayetti. Fakat neden öldürülmüştü? Doğu Bloğunda ve tüm dünyada şirketler ağı vardı. Maxwell İsrail`e her para sağladığında bir kısmını da kendine ayırıyordu. Bu rolü nedeniyle önceki borçlarını ödemenin gereksiz olduğunu düşünüyordu. İsrail parasıyla Maxwell milyarder konumuna geldi. Maxwell İsrail`deki birçok kuruluşa borçluydu ve onlar Maxwell`e ödemesi için baskı yaptıkça, o da bunları açıklamakla tehdit ediyordu. Bir İsrail-Amerikan fonu olan Ora Vakfı`ndan para almıştı. Ayrıca İsrail`in kendisine 80`lerde Mirror`u kurması için verdiği borçları da ödeyemiyordu. Böylece Maxwell`e operasyonlarında ve Mirror Grubu`nun kurulmasında yardım eden eski Mossad görevlilerini ölümle tehdit ediyordu. 80`lerde Maxwell, İsrail`in Sovyetler Birliği ile olan ticari bağlantısıydı... İsrail`e jetiyle yaptığı garip ve sık ziyaretler hiçbir zaman açıklanamadı.

Çek Yahudisi olan Maxwell`i kullanma fikri Başbakan İzak Şamir`indi, fakat bunun idaresi çoğunlukla Mossad`ın elindeydi. Maxwell`in rolü parayı dolaştırmaktan ibaretti, özellikle Doğu Blokuna. Maxwell İsrail`den yıllarca büyük miktarlarda para borç almıştı ve geri ödememişti.

İsimleri kanuni nedenlerle saklanan İsrailli görevliler Sicilya`da Katanya`ya giderek mafya bağlantılı iki kiralık katil tuttular. Bu, 1980`lerin başında Avrupa`daki cinayetler için Mossad tarafından uygulanan standart programdı. Bu iki adam önceden de Mossad için çalışmıştı ve iyi tanınıyorlardı. Bu Katanyalı kiralık katillere işin resmi bir Mossad görevi olduğu izlenimi verildi.

Zaman kısaydı. Bunun nedeni 68 yaşındaki Maxwell`in iş imparatorluğu çökmeden öldürülmesiydi. Durumunu savunması engellenmeliydi; ayrıca İsrail ajanlarına yaptığı tehditleri gerçekleştirmemeliydi. Maxwell 31 Ekim`de yat gezisine çıkmaya karar verince katillerin eline düştü. İsrail istihbaratı Maxwell`in tüm uluslararası iletişimlerini dikkatle izliyordu. Hayatı boyunca Maxwell`in faaliyetleri çeşitli gizli servislerce takip edilmişti: Mossad, MI-6, KGB, CIA, Doğu Bloku`ndaki diğer gizli servisler. 4 Kasım`da Maxwell uydu telefonuyla bazı yerleri aradı ve bunlar Kanaryalar`daki CIA merkezinden ve Kıbrıs`taki üssü ile İsrail`deki Mossad tarafından dinlendi."

Maxwell öldü ama, cevapsız birçok soruyu da hiç şüphesiz beraberinde götürdü.

Haber hakkında daha detaylı bilgi için bağlantılar

http://www.wpp.com/wpp/companies/companydetail.htm?id=102

http://www.kmr-group.com/article.asp?nid=27

http://209.85.229.132/search?q=cache:p692ndEDX50J:investing.businessweek.com/research/stocks/snapshot/snapshot.asp%3Fcapid%3D854634 agb kmr kantar&cd=5&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

TNS nin bağlı olduğu WPP nin grup şirketi Kantar grup:
http://www.wpp.com/wpp/companies/companydetail.htm?id=101

Martin Sorrell:
http://en.wikipedia.org/wiki/Martin_Sorrell

Robert Maxell
http://freethought2.blogcu.com/basin-krali-mossad-ajani-maxwell-in-sir-dolu-olumu_11447421.html

Kaynak : Tümgazeteler.com

1 Şubat 2010 Pazartesi

FETOŞ UN SARIGÜL'Ü PEKTE TEKİN DEĞİLMİŞ.. İŞTE BELGELERİ

 



"Hakkımda açılmış bir tek dava yok” diyen Mustafa Sarıgül şu an İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanık sandalyesinde hangi suçtan yargılanıyor ?

Sarıgül’ü Ağır Ceza Mahkemesi’ne düşüren GİZLİ damgalı yazının altındaki imza kime aitti ?
Cumhuriyet Savcılığına “Mustafa Sarıgül için adam vurdum ama şimdi konuşmayayım diye Sarıgül ve adamları beni öldürmek istiyor” diye dilekçe veren silahlı tetikçi kim ?

Çocuğunun kirveliğini yaptığı uyuşturucu kaçakçısı, katil kim ?
Sarıgül’ün TBMM tarihinde eşi benzeri görülmemiş skandalının perde arkası...
Mustafa Sarıgül’ün Şişli Belediyesi’ne ait araçların sigorta işlerini verdiği kardeşi Bülent Sarıgül ve eşi ne suç işlediler de mahkemeye düştüler ?

Şişli Belediyesi’ndeki kilit kadrolarda görev alanlar niçin Erzincanlılar arasından seçiliyor ? Sarıgül’ün belediye kasasından fonladığı Ercincanlı dernek, lokal ve kahvehaneler listesi...
CHP Şişli İlçe Başkanı Dursun Çaltı Sarıgül hakkında ne dedikten 28 gün sonra ayaklarından vuruldu ?

Uçan kuşa borçlu hesapları hacizli Şişli Belediyesi’nin borçlular listesi...
Sarıgül köstebek mi ? Arkasında ABD var mı ? Ünlü para sihirbazı Soros ile Sarıgül’ü buluşturan bağlantı ne ?
Binlerce insanı mitinglere taşıyan özel uçak/helikopterle dolaşan Sarıgül parayı nereden buluyor ? Sarıgül’ün şirketleri, ortaklıkları.. .

Doğduğu Ermeni köyü...
Açlıktan verem tedavisi gördüğü günler..
Niçin polis olmak istiyordu...
Araba yıkadığı günler...
32 kısım tekmili birden belgelerle Mustafa Sarıgül’ün hayatını Ömer Yılmaz İnanç kaleme aldı.

Mutlaka okuyun...
Kitapçılarda..
Mustafa Sarıgül
Düğün Evinin Tefçisi Ölü Evinin Yasçısı
Ömer Yılmaz İnanç
İrtibat:
Elif Kitabevi
Sahaflar Çarşısı Beyazıt İstanbul
tel: 0212 522 20 96
Kitaptan Bazı Bölümler (Sayfa 24-39)

Ayın Karanlık Yüzü
“Şişli Belediye Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül'ün
arkasında nasıl bir destek olduğunu bilmiyorum.” [1]
Bülent Ecevit
Mustafa Sarıgül her gün gazetelerde boy boy yer alan yerüstü faaliyetlerinin yanı sıra yeraltı dünyası ile de ilginç ilişkiler içindeydi.
Kamuoyunda 1. MİT raporu olarak bilinen ve 1987 yılında basına yansıyarak uzun süre gündemde kalan "Banker Bako Olayı, Polis İçindeki Çekişme ve Yeraltı-Polis- Kamu Görevlileri İlişkileri" isimli istihbarat raporunda adı yeraltı dünyası ve mafyayla birlikte anılan şarkıcı Hülya Süer ile bir dönem birlikte yaşamıştı. [2]

Sarıgül, Duygu Asena'yla 1989 yılında yaptığı ve 'Hülya Süer'le evlenmeyeceğim' başlıklı söyleşide ilişkisini inkar ederek Süer'in kalbini kırmıştı. Süer de Sarıgül'le dokuz aydır bir ilişkileri olduğunu belirtiyor, ondan evlenme teklifi aldığını açıklıyor ve şöhret dünyasının şanlı klişelerinden biriyle cevap veriyordu; "Bu beyefendi ile şu anda ilişkim yok. Fakat görüyorum ki, hep gündeme benim ismimle, benim olayımla geliyor." [3]

Mustafa Sarıgül, adı MİT ve TBMM Susurluk Komisyonu Raporlarında [4] geçen Ahmet Vefa Küçük ile 7 Eylül 1995 tarihinde ortaklaşa VEFA PETROL ve TURİZM İŞLETMELERİ SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’ni kurmuşlardı. [5]

Sarıgül’ün ortağı ve Fenerbahçe camiasının yakından tanıdığı Küçük, yeraltı dünyası ile de yakın ilişkiler içinde idi. Küçük'ün kayınpederinin işleriyle ilgili anlaşmazlıklar ve Bağbank'ın batışı sonrasında ortaya çıkan yeni durumlar Küçük ile Mafya Babası Alaattin Çakıcı’yı karşı karşıya getirmişti.

1985 yılında Vefa Küçük'ün bürosu Çakıcı'nın adamlarınca basılmıştı. Çakıcı o sıralar 1980 öncesinde demir kaçakçılığına [6] adı karışan Suat Sürmen'in haklarının koruyucusuydu. Vefa Küçük Çakıcı'ya asıl dolandırılanın kendisi olduğunu anlatınca, Çakıcı bu kez Suat Sürmen'e karşı cephe almış, sonunda her iki taraf da parayı verince de Çakıcı uzlaşmayı sağlamıştı. [7]

Sarıgül’ün kurucusu olduğu 335027 sicil no’lu Vefa Petrol’ün ilginçliğini sadece Küçük’ün ilişkileri oluşturmuyordu. Ticaret sicil kayıtlarında bu firmayı sıradan bir benzin istasyonu işleten benzerlerinden ayıran, bu şirketin Yönetim Kurulu üyeleriydi. İstanbul Kasımpaşa ve Fulya’da Shell benzin istasyonları işleten bu şirketin Yönetim Kurulu üyeleri İslam Yakut [8] ve yeğeni Erhan Yakut [9], Narkotik polisinin çok yakından tanıdığı kişilerdi. İslam ve Erhan Yakut, Aralık 2002’de İstanbul Kozyatağı’nda ele geçen ve piyasa değeri 5 milyon dolar olan 255 kilo 359 gram eroinin sahibi olarak polis tarafından gözaltına alınmışlardı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube'nin düzenlediği 'Sacayağı' adı verilen 3 ayrı operasyonda gözaltına alınanlar arasında gazeteci Ayşe Arman’ın eski eşi Kaşmir Bar'ın sahibi Zafer Yılmaz Acar da bulunuyordu. [10]

İslam ve Erhan Yakut’un üyesi bulunduğu Yakut Ailesi, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi’nin 1996 yılında başlattığı "Asena Programı" çerçevesinde Türkiye ve yurtdışında uyuşturucu ticareti yaptığı için mercek altına alınan ailelerin başında yer alıyordu. [11]

Yakut ailesinin en önemli üyesi Cumhur Yakut ise, Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın damadıydı. [12] Mart 2001’de Yunanistan ve Türkiye’de ele geçen 520 kilogram eroinin 323 kilosunun sahibi olan Cumhur Yakut firardaydı. PKK ile bağlantılı uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı da kanıtlanan ve 5 yıldır aranmakta olan Cumhur Yakut’un Arap yarımadasında olduğu sanılıyordu. [13]

Diyarbakır Liceli olan ve İstanbul Taksim’deki Yakut Otel’in sahibi Cumhur Yakut’un adı, Aralık 1997’de Edirne’de Avar Turizm’e ait otobüste 6 kişinin uyuşturucu hesaplaşması yüzünden öldürülmesi olayına da karışmıştı. İnfaz emrini veren uyuşturucu kaçakçısı Gafur Çalışkan, Cumhur Yakut’un ortağıydı. [14]

Ekim 2002’de İstanbul Narkotik Polisi tarafından düzenlenen bir operasyonda Cumhur Yakut’un kardeşi Orhan Yakut da 55 kilo eroinle birlikte yakalandı. [15]
Nisan 2002’de Van'da bir otel odasında vücutlarına uyuşturucu enjekte ettikten sonra tedavi için hastaneye gelen 2 kişinin, uyuşturucuyu Kamuran Yakut isimli şahıstan temin ettiklerini belirtmeleri üzere tutuklanan Kamuran Yakut hakkında da soruşturma başlatıldı. [16]

Aralık 2001’de Van'ın Başkale ilçesinde jandarma ekipleri, uyuşturucu yapımında kullanılan 65 litre asit anhidrit maddesi ile yakalanan Adem Yakut'u gözaltına aldılar. [17]
Kasım 2000’de İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan eroin kaçakçısı Neşet Yakut Tekirdağ'da yakalandı. Almanya'nın Hannover kentinde yakalanan 4.5 kilo eroinle ilgili olarak aranan Neşet Yakut hakkında, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından gıyabi tutuklama kararı verilmişti. [18]

Mustafa Sarıgül bu camiadan uzak duran bir isim değildi.
Siirtli geniş bir ailenin reisi olan ve Haşim Ağa olarak da tanınan demir tüccarı Seyyid Haşim Öztanık’ın Ocak 2004’teki cenaze töreninde Mustafa Sarıgül adı, organize suç örgütü liderleri ve mafya üyeleriyle birlikte anılıyordu. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün çelenk göndererek boy gösterdiği cenaze törenine organize suç örgütü kurmak suçundan yargılanan Sedat Peker, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'nın kardeşi Gencay Çakıcı, Susurluk ve Kumarhaneci Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi davalarının sanığı Sami Hoştan, Öztanık'ın dünürü kabadayı Hasan Heybetli, Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticisi Vefa Küçük katılmıştı. Cenazeye çiçek gönderenler arasında, Ekdi Aşiretinin lideri Bedrettin Ekdi de vardı. [19]

Mafya cenazesinde boy gösteren Bedrettin Ekdi ismi, Mustafa Sarıgül’e hiç yabancı değildi.
Temmuz 2001‘de kamuoyuna “1 milyon dolarlık Aşiret Sünneti” olarak yansıyan, müteahhit Bedrettin Ekdi’nin oğlu Ahmet’in skandal sünnet düğününde kirvelik görevini Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül üstlenmişti. [20

Ünlülerin sünnetçisi olarak bilinen Kemal Özkan'ın yaptığı sünnette, 8 yaşındaki Ahmet'e babası altın bir tabanca hediye ederken assolistliği Ajda Pekkan yaptı. “Travestiler Kraliçesi" Sisi tarafından organize edilen düğünde Muazzez Abacı, Gönül Yazar, Seda Sayan, Adnan Şenses, İbrahim Erkal, Burak Kut, Kerem Alışık, Sibel Turnagöl ve Pınar Dilşeker gibi isimler de sahne aldı. [21]

Konuklara 8 mezeli ordövr tabağı, sebzeli ve tavuklu Lumpia Böreği, Böfstragonof, pasta, meyve ve limitsiz yerli-yabancı içki sunulan düğün için, yalnızca kulüp üyelerinin kullanımına açık olan Galatasaray Adası’ndaki rezervasyon işlemleri Mustafa Sarıgül tarafından yaptırılmıştı. [22]

Sünnette 8 yaşındaki Ahmet Ekdi’nin kirvesi olan ve ona bir altın takan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül düğünün skandala dönüşmesi üzerine her zamanki gibi düğün sahibi Bedrettin Ekdi’yi hiç tanımadığını iddia ederek yakın bir arkadaşının ricası üzerine düğüne katıldığını söyledi. [23]

Oysa Sarıgül’ün “aile dostu” olan Bedrettin Ekdi, Şişli bölgesinde otopark işletiyor ve belediyenin parke taş ve kaldırım ihalelerini alıyordu. [24] Şişli belediyesi sınırları içinde Nişantaşı ve Teşvikiye bölgelerinde çok sayıda gayrimenkulun sahibiydi. Müteahhit Ekdi, Şişli Eftal Hastanesi’nin arkasında 5’şer katlı 2 iş merkezi yaptırmıştı. [25]

Eylül 1999’da Şişli’de işlettiği otoparkta ortağından 120 milyar liralık alacağını tahsil etmeye gelen Nurettin Acındırma’yı öldürmüş ve cinayet suçundan 6 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum olmuştu. [26]
Temmuz 2003’te İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü Gasp Büro Amirliği Bedrettin Ekdi ile oğlu Murat Ekdi'yi, “tehdit” ve “dolandırıcılık” suçlamasıyla gözaltına aldı. [27]

Haziran 2002’de Şişli Yaşar Doğu Sokak’ta silahlı saldırıya uğrayan Bedrettin Ekdi, göğüs ve bacağından ağır yaralandı. [28]
Mustafa Sarıgül’ün kirveliğini üstlendiği Bedrettin Ekdi’nin sabıka dosyası da bir hayli kalabalıktı: [29]

1997’de tefecilik yapmak suçundan gözaltına alındı. 1987’de işyerinde ele geçen 6 kilo eroinden hakkında işlem yapıldı.
1985’te adam yaralama suçundan Bayrampaşa’da tutuklu kaldı.

1980’de 16 kilo esrar, sahte 100 bin Alman markı ve 50 bin ABD doları ile yakalandı.
1980’de adam yaralamadan 1 yıl Akşehir Cezaevi’nde yattı.
Ayrıca Bedrettin Ekdi hakkında İstanbul'da Şişli 6., 7., 9., ve 10. Asliye Ceza Mahkemeleri'nde de karşılıksız çek vermek suçundan açılmış davalar bulunuyordu. [30]

Mustafa Sarıgül nedense bu alemden uzak durmamayı tercih ediyordu.
Yeraltı dünyasında 'Oflu Osman' lakabıyla tanınan ve MİT Raporu’nda “Uyuşturucu Kaçakçısı” olarak geçen Osman Cevahiroğlu’nun [31] Eylül 2004’teki cenaze töreninde uluslararası uyuşturucu ve altın kaçakçılığı ile hayali ihracat olaylarına adı karışan 'Berber Yaşar' lakaplı Yaşar Aktürk, Susurluk ve Kumarhaneci Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi davalarının sanığı Sami Hoştan, uluslararası kaçakçılık ve hayali ihracat olaylarının tanıdık siması Necdet Ulucan, Alaattin Çakıcı'nın eski avukatı Muhittin Yüzüak gibi isimler boy gösterdi. Mustafa Sarıgül de cenazeye çiçek göndererek saflardaki yerini almıştı. [32]

Üstelik Sarıgül’ün adı uyuşturucu gölgesinde kalan tanıdıkları sadece bunlar da değildi.
2003 sonlarında Galatasaray futbol takımının 2. yarı maçlarını harap haldeki Ali Sami Yen stadında oynanması gündeme gelince, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül her zamanki gibi bir basın toplantısı düzenleyip “Stadı 12 günde hazırlar, teslim ederim” diye ortalığa atılmıştı. [33] Gazetecilerin “Peki ama nasıl ?” sorusu üzerine Sarıgül ”Mehmet Aygün, tüm masraflarını karşılayacak…” demişti. [34]

Kimdi bu bonkör kişi Mehmet Aygün?
Milyonlarca dolarlık masrafı cepten üstlenmeyi kabul eden Sarıgül’ün yakın arkadaşı Mehmet Aygün, 30 yıldır Almanya'da yaşıyordu. Almanya’yı döner kebapla tanıştıran girişimci olarak bilinen, Antalya'da Titanic, Şişli ve Taksim’de Aygün Otel’lerin sahibi olan Aygün eski ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın da yakınıydı. [35]

Sarıgül ile Aygün birbirlerine o kadar yakındılar ki, 2003 Şubat’ında Almanya’da birlikte gözaltına alınmışlardı. Konuyla ilgili İHA Berlin Temsilciliği tarafından Türkiye’ye gönderilen haber, Sarıgül’ün “meşhur medya ilişkileri” yüzünden kamuoyuna ulaşamamıştı.

Medyanın hasıraltı ettiği haber şöyleydi [36]:
“Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve Hasır Restoranlarını n ve Aygün otellerinin sahibi Mehmet Aygün, tehdit ve taciz suçlaması ile geçtiğimiz çarşamba günü Tegel Havaalanı'nda gözaltına alındı.

Geçen Çarşamba günü saat 11.45'te gözaltına alınan Mustafa Sarıgül ve Mehmet Aygün, saatlerce ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Berlin Polisi Basın Merkezi'nden alınan bilgilere göre, Berlin'in ünlü güzellik salonlarından Lacomed'e giden Mustafa Sarıgül ve Mehmet Aygün, 5 yıl önce borç olarak verdikleri 40 bin Euro’yu geri istediler. Lacomed'in sahiplerinden Dr. Yaşar Sarıgül'ün böyle bir borcun varlığını kabul etmemesi üzerine Mustafa Sarıgül ve Mehmet Aygün, kendisini tehdit etti. Polis zabıtlarında Dr. Yaşar Sarıgül'ün boğazının sıkıldığı ve çıkan ardebede mekana zarar verildiği bildirildi.

Mustafa Sarıgül ve Mehmet Aygün'ün Yaşar Sarıgül'e ne Berlin'de ne de İstanbul'da iş yapmasına izin vermeyecekleri yönünde tehdit ettikleri de polise yapılan suç duyurusunda bulunan iddialar arasında. Dr. Yaşar Sarıgül'ün İstanbul Şişli'de de bir güzellik salonu bulunuyor.

Mustafa Sarıgül'ün, ifadesi alındıktan sonra Çarşamba günü akşam saatlerinde serbest bırakıldığı açıklandı.
Mustafa Sarıgül'den daha önce serbest bırakılan Mehmet Aygün'ün ise, Mustafa Sarıgül'ün de serbest bırakılmasını karakolda beklediği bildirildi.

Olay hakkında görüşlerine başvurduğumuz Yaşar Sarıgül'ün eşi Sema Özcan Sarıgül, olay hakkında açıklama yapmak istemediğini ifade etti.
''ÖLÜMLE TEHDİT EDİLDİM''
Mehmet Aygün ve Mustafa Sarıgül'ün kendisini ölümle tehdit ettiklerini iddia eden Dr. Yaşar Sarıgül, ''Her ikisi de bana tacizde bulundu. Boğazıma sarıldılar ve beni ölümle tehdit ettiler. Benim 5 yıl önce 40 bin Euro borcum olması, komik bir iddia. Böyle bir şey yok. Olay Mustafa Sarıgül'ün seçimlerde kendisine destek vermesi halinde Sema hanıma yaptığı bir yer vaadiyle alakalı. Böyle bir teklifi Sema hanım kabul etmedi'' şeklinde konuştu.

Dr. Yaşar Sarıgül olayın savcılığa intikal ettiğini ve gelişmeleri beklediklerini açıkladı.
Mehmet Aygün ise polise ifade verdiklerini doğrulayarak, ''Kendisine 5 yıl önce verdiğimiz borcu ödemek istemeyince aramızda tartışma çıktı. Polise yapılan suç duyurusu nedeni ile ifade verdik. Olay bundan ibarettir'' dedi.

2004 yılı sonlarına gelindiğinde Almanya’da yaşanan bu gözaltı konusunun Internet sitelerinde [37] işlenip elektronik postalarla ortalıkta dolaşmaya başlaması üzerine Mustafa Sarıgül olayı doğrulamak zorunda kaldı ancak bunun CHP Genel Başkanlığı'na aday olmasından dolayı gündeme getirildiğini öne sürdü. [38]

Sarıgül’ün yakın arkadaşı Mehmet Aygün’ün adı bir başka olaya daha karışmıştı…
CHP Genel Sekreter Yardımcısı Sinan Yerlikaya, 1997 Kasım’ında Susurluk'taki kazada, ”Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım'a götürülmek üzere yüklenen silah ve eroinle dolu üçüncü bir araç daha olduğunu açıkladı. Yerlikaya, “Yeşil'in bu malı alıp Berlin'de Türkiyemspor yöneticileri üstünden dağıtacağını” söylüyordu.[39]

Yerlikaya'nın bu açıklaması Almanya’da büyük yankı uyandırmıştı. Gözler Türkiyemspor’a çevrilmiş, Alman polisi soruşturma başlatırken Alman Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) de Berlin Eyalet Meclisi'ne olayla ilgili soru önergesi vermişti. [40]

Susurluğun Almanya ayağının Berlin'de ortaya çıkması, Çatlı ve Yeşil'in Avrupa'daki faaliyetlerini yeniden gündeme getirirken, Alman polisi baş aktör Abdullah Çatlı ve Yeşil kod isimli Mahmut Yıldırım'ın Almanya'daki faaliyetleri ve bunların ilişkide bulundukları adamları araştırmaya başlamıştı. Alman polisi, basında çıkan tüm haberleri ihbar olarak kabul ederek Türkiyemspor'da 1990'dan bu yana yöneticilik yapmış kişileri de yakın takibe almıştı. Alman polisinin elindeki bilgilere göre, “Türkiyemspor yönetiminde yer alan bir yöneticinin ailesi eroin ticaretinden sabıkalıydı.1996'nın başlarında Alman polisi bu kişi ve akrabalarının evinde yaptığı aramada eroin yakaladı ve bir kadın bu suçtan ceza aldı. Yeşil'in 1990'dan bu yana merkez olarak kullandığı Türkiyemspor'a aynı dönemde Ahmet Avar, Mehmet Aygün, Kadir Nurman ve Hikmet Ceylan adlı kişiler başkanlık yapmıştı. Mehmet Aygün, söz konusu kişiler arasında kısa zamanda “Mark Milyoneri” olmuştu. Mehmet Aygün dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'a yakın bir isimdi. 1989 ile 1990 yılları arasında takımda kaptanlık yapan Faruk Maya, 1991 yılında İstanbul Bakırköy'de 2.5 kilo eroin ile yakalanmıştı. Aynı kişi Almanya'da da eroin ticaretinden 18 ay ceza almıştı.” [41]

Sadece Mustafa Sarıgül değil, yakın çevresindekiler de bir alemdi…
Bir süre sonra, Sarıgül’ün, otuz yıllık arkadaşı, 15 yıllık ticari ortağı, 20 ay içinde birlikte üç parti değiştirdiği siyasi yoldaşı, belediyedeki vekili, Meclis Başkanı, Bütçe, İmar ve Daimi Encümen Üyesi [42] Bayram Özata, 12 Şubat 2004 tarihinde mafyavari bir yöntemle bacaklarından vuruldu.

Özata Tur, Atasay Dershanesi, Ata Kimya ve Ata Dış Ticaret şirketlerinden oluşan Özata Şirketler Grubu’nun sahibi olan Bayram Özata, Şişli Kocamansur Sokak No:64'teki dershane binasından evine gitmek üzere saat 23.00’te ayrılırken yanına yaklaşan ve kimliği belirlenemeyen bir kişi, tabancasını işadamına doğrultup 3 el ateşledi. Saldırgan olaydan sonra kayıplara karışırken, sağ bacağından 2, sol bacağından da 1 kurşun yarası alarak kanlar içinde yere yığılan Özata, çevreden yetişenler tarafından kendi otomobiliyle Şişli Etfal Hastanesi'ne kaldırıldı. Burada ilk tedavisi yapılan Özata, daha sonra ambulansla Amerikan Hastanesi'ne sevk edildi. Amerikan Hastanesi'ne getirilen Özata'nın yakınları, görüntü almak isteyen basın mensuplarına saldırdı. Özata'nın yakınlarıyla basın mensupları arasında kısa süreli bir arbede yaşandı. [43]

Olaydan sonra hemen hastaneye koşan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, “Sayın Özata’nın sağlık durumu gayet iyi. Kurşunlar diz altına isabet etmiş. Hastanedeki tedavisi sürüyor’’ şeklinde konuştu. [44]
Bayram Özata polise, saldırganı tanımadığını ve kendisine herhangi bir şey söylemediğini ifade etmişti. [45]

Ne saldırgan bulunabildi, ne olay aydınlatıldı, Ne Sarıgül, ne de Özata bu mafyavari kurşunlama konusunda hiçbir açıklama yapmadılar.
Ak Parti Şişli Belediye Başkan Adayı Muhsin Divan ısrarla Sarıgül’ün Vekili Bayram Özata’nın vurulma olayının aydınlatılmasını istedi ancak sözleri ve soruları havada kalakaldı: [46]

“Otopark mafyasının çalışmalarının dikkat çektiği Şişli ilçesinde, çok önemli bir olay yaşanmıştır. CHP Şişli Belediye Meclis Üyesi ve Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün vekili sıfatını taşıyan Bayram Özata kısa süre önce ayaklarından vurulmuştur. Sayın Özata önümüzdeki yerel seçimlerde de CHP’nin Belediye Meclisi adayıdır. Fakat neden ve kimler tarafından vurulduğu kamuoyuna açıklanmamıştır. Herkes de biliyor ki bir kişinin ayaklarından vurulması olayı ,sıradan adi bir adli olay değildir. Vurulma yöntemi mafya denilen örgütlenmeninkilerle aynıdır. Şimdi soruyorum Özata’yı kimler ne için vurmuştur? Sayın Özata’nın karşı karşıya kaldığı saldırının nedenleri niçin kamuoyundan saklanmaktadı r?”

“Ayaklarından beş kurşunla yaralandığında Sarıgül’ün, ‘sıradan bir meclis üyesi’ dediği Bayram Özata’nın, Şişli Belediyesi Başkan Vekili, Meclis Başkanı, Bütçe, İmar ve Daimi Encümen Üyesi olduğu ortaya çıktı. Açıklama yapmaktan kaçınan Sarıgül’ün, Özata ile ortaklığı da belgeleriyle ortaya çıkınca bu kez itiraf etmek zorunda kaldı. ‘Basit bir olay” diye önemsemiyor. Olayın üzerine gitmek isteyen medyaya “o bizim sıradan bir meclis üyemiz” diye bilgi verip kamuoyu önünde tartışılmasının önüne geçiyor. ‘Bayram Özata Olayı’ halen faili meçhul olarak durmaktadır.” [47]

Şişli bölgesi bu tür vakalara aşinaydı…
CHP Şişli İlçe Başkanlarından Dursun Çaltı 27 Ocak 2000 tarihinde yine aynı yöntemle bacağından vuruldu. Şişli Belediyesi'ndeki yolsuzluklarla ilgili araştırmalar yapan Çaltı, dönemin Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk'ün ipini çeken kişi olarak tanınıyordu. Çaltı'nın suç duyurusu üzerine hakkında dava açılan Aslıtürk, eşi Orhan Aslıtürk'le birlikte yurtdışına kaçmıştı. [48]

Dursun Çaltı’nın eşi Emine Çaltı, “İki ay önce büromuza birileri girip, dosyalarımızı karıştırmıştı. Bu olay ihtar gibi birşey. Dursun, gerek Gülay Aslıtürk, gerekse ondan sonraki dönemlerde çeşitli yolsuzlukları ortaya çıkardı. Devamlı tehdit alıyorduk. Artık alışmıştık. Bu, 'Artık sus' gibi bir şey oldu” diyordu. [49]

Medya Çaltı’nın belalısının eski Şişli Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk olduğunu yazıp vurulma olayının ardında da onun olduğunu iddia etse [50] da Çaltı’nın hakkında araştırma yaptığı en son kişi Mustafa Sarıgül’dü…

Çaltı, vurulmadan önce Mustafa Sarıgül’ün Egebank’a kıyak geçtiği Esentepe’deki belediye binası konusunu araştırmaya başlamıştı.
”Biz Gülay Aslıtürk'ün yolsuzlukları nı ortaya çıkardık. Ancak gelen gideni arattı. Önce ANAP'lı Cüneyt Akgün ve ardından da DSP'li Mustafa Sarıgül, Gülay Aslıtürk'ü aratmayacak icraatlarda bulundular. Kamu yararına tahsis edilen bir arazi bankaya peşkeş çekiliyor, yine belediye binası aynı bankaya kiralanıyor. Ve dahası, Aslıtürk döneminin şaibeli bürokratları hâlâ görevlerinde kalabiliyor” [51] diyen Çaltı, bu sözlerinin üzerinden 1 ay geçmeden vuruldu.

Çaltı’nın vurulmasına neden olan konu şuydu:
“Geçtiğimiz günlerde Londra'da yakalandıktan sonra kefaletle serbest bırakılan Gülay Aslıtürk'ün yolsuzluk skandalıyla adını duyuran Şişli Belediyesi, şimdi de DSP'li Başkan Mustafa Sarıgül'ün şaibeli icraatlarıyla çalkalanıyor. Sarıgül'ün Şişli Esentepe Mahallesi'nde yol yapılması kaydıyla kamu yararına terkedilen alanı Egebank'a kullandırdığı ortaya çıktı. Egebank'ın kiracı olarak bulunduğu binanın arka kısmındaki inşaat alanında tadilat yaparak burayı kullandığı anlaşıldı. Şişli Belediyesi'nin Başkan Sarıgül döneminde, Bakanlar Kurulu kararıyla el konulan Egebank'la garip ilişkisi, bununla da sınırlı kalmadı. Başkan Sarıgül, SHP'li eski Başkan Fatma Girik döneminde alınan Esentepe'deki belediye binasını Egebank'a 350 bin dolara kiraladı. Sözleşmeye göre Egebank prestij bina olarak değerlendirilen binayı 10 Ocak'tan itibaren kullanmaya başlayacak. Sözkonusu kira işlemi yüzünden belediye, yeni bir bina inşa edilene kadar Okmeydanı, Feriköy ve Osmanbey'deki üç ayrı binada faaliyet gösterecek. Aynı binada bulunan Tapu Kadastro Müdürlüğü ise Sultanahmet'e taşınacak.

Şişli Belediyesi'nin yeni binası ise Okmeydanı'nda 6 bin metrekare üzerine inşa edilecek. Yeni binanın proje ve yapım ihalesini Yapıtek İnşaat Tic. San. A.Ş ile Ceylan İnşaat Taahhüt İthalat ve İhracaat Ltd. Şirketi ortaklığı kazandı. Hizmet binasının yapımını, Yapıtek ve Ceylan İnşaat'ın, 9 trilyon 515 milyar liraya gerçekleştireceğ i belirtildi. Mülkiyeti Hazine'ye ait olan ve Şişli Belediyesi'ne tahsis edilen arsada, yaklaşık 40 bin metrekare inşaat alanı bulunuyor. CHP Şişli ilçe eski Başkanı Dursun Çaltı, belediye binasının kiralanmasına tepki gösterirken, ”Prestij bina kapsamında değerlendirilen binayı devletin el koyduğu bir bankaya kiralıyorsunuz. Ve belediye hizmetlerini üç, hatta dört ayrı yerde görülmek üzere dağıtıyorsunuz. Bu olacak iş mi? Hazır belediyeye ait bina varken Şişli halkı neden Sultanahmet'te tapu işlemi yaptırsın?” diye sordu. Çaltı, şöyle konuştu: ”Biz Gülay Aslıtürk'ün yolsuzlukları nı ortaya çıkardık. Ancak gelen gideni arattı. Önce ANAP'lı Cüneyt Akgün ve ardından da DSP'li Mustafa Sarıgül, Gülay Aslıtürk'ü aratmayacak icraatlarda bulundular. Kamu yararına tahsis edilen bir arazi bankaya peşkeş çekiliyor, yine belediye binası aynı bankaya kiralanıyor. Ve dahası, Aslıtürk döneminin şaibeli bürokratları hâlâ görevlerinde kalabiliyor.” [52]

Çaltı’nın vurulma olayı 5 yıl “faili meçhul” olarak tozlu raflarda kaldı. Kimin tarafından ne için vurulduğu bilinmeyen Çaltı’nın dosyasının kapağı 17 Ocak 2005 tarihinde Ümraniye Cumhuriyet Savcılığı’na verilen bir dilekçe ile aralanmaya başladı.

Savcılığa başvuran Tamer Yılmaz, Dursun Çaltı’yı vurduğunu itiraf ediyor, kendisini bu suça azmettirenin de Mustafa Sarıgül olduğunu, ancak şimdi konuşmaması için Sarıgül ve adamları tarafından ölümle tehdit edildiğini açıklıyordu. [53]

Ümraniye Başsavcılığı’nın 2005/1016 hazırlık numarasıyla işleme koyduğu dilekçede yer alan ifadeler, bugüne kadar sır olarak kalan birçok olayın çözülmesi için gerekli ipuçlarını içinde barındırıyordu…
Bütün bunlar olup biterken Mustafa Sarıgül’ün kamuoyundan itinayla gizlediği bir başka konu daha vardı…

Sarıgül gerek basın açıklamalarında gerekse düzenlediği mitinglerde her ne kadar;
“HAKKIMDA AÇILAN TEK DAVA VE ALEYHİMDE SONUÇLANMIŞ TEK YARGI KARARI YOK” [54]
”BUGÜN SARIGÜL İLE İLGİLİ AÇILMIŞ BİR TEK DAVA VE YARGI KARARI YOKTUR.” [55]

diyorsa da aslında bu sözler gerçeği yansıtmıyordu.
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, bu sözleri sarf ettiği günlerde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Türk Ceza Kanunu’nun 240. maddesinde belirtilen “görevi kötüye kullanmak” suçundan yargılanıyordu. [56]

Sarıgül’ü Ağır Ceza Mahkemesi’ne düşüren “GİZLİ” damgalı belgenin altındaki imza İstanbul Defterdarı Kadir Boy’a aitti.
Boy, İstanbul Valiliği’ne gönderdiği 28.08.2001 tarih ve 1841-82 sayılı GİZLİ belgede Sarıgül hakkında şunları yazmıştı:

T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
İSTANBUL DEFTERDARLIĞI
Personel Müdürlüğü
SAYI :PER:06/
KONU:
İSTANBUL VALİLİĞİ
(İl İdare Kurulu Müdürlüğüne)
İLGİ:05.07.2001 tarih ve B054VLK 4340600.02.K. 2001/68 sayılı yazınız.

Şişli Belediye Başkanlığı hakkında İl İdare Kurulunca verilen 04.07.2001 tarih ve 2001/68 sayılı karar ile ilgili olarak ilgi yazınız ekinde alınan tahkikat dosyası incelenmiş olup,
Şişli Belediye Başkanı Mustafa SARIGÜL'ün,

-Şişli Feriköy Mahallesi Kurtuluş cad.1216 Ada 10 ve 11 parsellerdeki imara aykırı ruhsatsız yapılaşmadan dolayı yasal işlemleri zamanında ve tam olarak yapmadığı,
-Ayazağa Büyükdere asfaltı 8659 ada, 1-2 parsellerinde imar planına aykırı yapılaşma yapılması ile özellikle Garanti Bankası ve İhlas Finans'm kiracısı olduğu iki binanın korunduğu konusunda; 23.12.1990 tarihinde Yapı Ruhsatı düzenlenen ve daha sonra yüksekliği değiştirilen 8659 ada l parseldeki bina hakkında 01.10.1997 tarihinde yapı tatil tutanağı düzenlenmesine rağmen 08.01.1998 tarihinde karar alınmak üzere Belediye Encümenine sunulmasından, 20.04.1998 tarihinde Belediye Encümeni tarafından 3194 Sayılı Kanunun 32. maddesine göre yıkım kararı alınmasına rağmen bu kararı uygulamadığı anlaşıldığından,.

İlgili hakkında T.C.K.nun 240. maddesinde belirtilen görevi kötüye kullanmak suçundan yargılanmak üzere, M.M.H.Knun 5. ve C.M.U.K.nun 163. maddesi gereğince ”Lüzum-u Muhakeme” karan verilmesi kanaati edinilmiştir.

Diğer sanıklar hakkında söz konusu raporda yer alan önerileri uygun görüşle tensiplerinize arz ederim.
Kadir BOY
İstanbul Defterdarı
EK: Dosya
İstanbul Defterdarı’nın bu yazısının ardından, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde kendisinden önceki Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk zamanında yapılan kaçak yapılarla ilgili yıkımları gerçekleştirmediğ i gerekçesiyle “görevi kötüye kullanmak” suçundan yargılanmaya başlanan Sarıgül’ün 24 Aralık 2004 tarihindeki duruşmasına ait tutanak ilginç ifadeler içeriyordu.

Esas No: 2003/286
DURUŞMA TUTANAĞI
C.TARİHİ : 22.12.2004
BAŞKAN : AHMET ULUCAK 20792
ÜYE : ÜMRAN SÖLEZ TAN 21358
ÜYE : CEVDET ÖZFİLİZ 22885
C.SAVCISI : ORHAN ERBAY 27986
KATİP : LEYLA GÜL
Her ne kadar duruşma 24.12.2004 tarihine bırakılmış ise de, geçen celse ara kararının 2. bendi uyarınca sanıklardan Mustafa Sarıgül bugün mahkememize müracaat etmiş olmakla, ifade vereceğini beyan etmiş olmakla, sanığın ifadesinin alınması amacı ile celse açıldı, sanık ile vekili geldi. Açık duruşmaya devam olundu.

SANIK MUSTAFA SARIGÜL : Hakkı oğlu, Ayşe'den olma, 1956 doğ. Erzincan, Ilıç Kuruçay köyü nüfusuna kayıtlı olup, Ataköy 11. Kısım no: 26 adresinde oturur, evli, 2 çocuklu, okuryazar, halen Şişli belediye başkanı olarak görev yapar, TC, sabıkasız. İl idare kurulunun lüzumu muhakeme kararı ile Danıştay 2. Dairesinin lüzumu muhakeme karan okundu, sanığa isnat edilen suçu anlatıldı. CMUK 135. maddesindeki yasal hakları hatırlatıldı.

SANIKTAN SAVUNMASI SORULDU :
İsnat edilen suçlamayı kabul etmiyorum. 1999 yılında Şişli belediye başkanı olarak göreve başladım. Danıştayın lüzumu muhakeme kararında belirtildiği şekilde imar mevzuatına aykırı biçimde yapılan yapılaşmaya göz yummam söz konusu değildir, şişli belediyesinde 7 tane başkan yardımcısı vardır, 1 tane teknik başkan yardımcısı bulunmaktadır, Belediye başkanı olarak benim kaçak yapılaşma ile birebir ilgilenmem söz konusu değildir, yetki paylaşımı yapılmıştır, ve başkan yardımcıları bu konuda yetkilendirilmiş tir, söz konusu yapılaşma İle ilgili olarak Belediye encümeninden yapı tatil tutanağına göre 04.05.2001 tarihinde yıkım kararı çıkmıştır. Bunun uygulanması da memurlara bırakılmıştır. Meskun olan yerlerin yıkılması gayet zor olmaktadır, öncelikle Büyükşehir belediyesinin bu yerin suyunu kesmesini, elektrik idaresinin elektrikleri kesmi ve ayrıca emniyet tedbirinin alınması gerekmektedir, ayrıca bizim şişli belediyesi olarak ekiplerimizin bu yıkımları yerine getirmesi mümkün değildir. Ekipmanlar olmadığı için yıkma olanağımız olmamıştır. Söz konusu Orhan Karaya ait bu taşınmaza ben göreve başlamadan evvel yapı izni verilmiş, ancak mıntıka mühendislerinin yaptıkları denetim sonunda imar mevzuatına aykırı bulunması nedeniyle yapı tatil tutanağı düzenlenmiş bu yapı tatil tutanağı encümene gelmiş ve encümenden de yıkım kararı verilmiştir, belediye imkanlarının olanaksızlığı nedeniyle gerçekleştirilmemiş tir, bu olayda benim herhangi bir ihmalim söz konusu değildir dedi.

Hazırlık tahkikatı sırasında vermiş bulunduğu dilekçeleri ve müfettişe verdiği savunmaları ayrı ayrı okundu,soruldu, doğrudur dedi. Sanığa ait doğum ve sabıkasızlık kayıtları okundu, bana aittir dedi. Sanığın yokluğunda yapılan usulü muameleler ayrı ayrı okundu, soruldu, bir diyeceğim yoktur dedi. Sanık vekilinden soruldu : müvekkilimin savunmasına aynen katılıyorum. Müvekkilim bilindiği gibi belediye başkanıdır, bu nedenle duruşmalardan vareste tutulmasını talep ediyorum dedi.

G.D. İSTEM GÜNÜ :
1- Sanık Mustafa Sarıgül’ün sorgusu yapılmış bulunduğundan yaptığı görev nedeniyle duruşmalardan vareste tutulmasına,
2- Bu nedenlerle duruşmanın daha evvel bırakıldığı 24.12.2004 günü saat 10.00'a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi. 22.12.2004

Başkan 20792 Üye 21358 Üye 22885 Katip
İSTANBUL 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ
____________ _________ _________ _________ _
[1] DSP Genel Merkezi, 23 Kasım 2004
[2] Ahmet Tulgar Gazete Pazar 3 Ocak 1999
[3] Yıldırım Türker, Radikal 23 Ağustos 2004
[4] TBMM Susurluk Komisyonu Raporu Bölüm 2,sf 75-148
[5] Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi, Sayı: 3875, sf.243, 20 Eylül 1995
[6] Atilla Dişbudak Milliyet 5 Eylül 1998
[7] Tuncay Özkan 9 Mart 2000 Radikal
[8] Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi, Sayı: 5715, sf.959, 10 Ocak 2003
[9] Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi, Sayı: 6082, sf.684, 30 Haziran 2004
[10] Akşam 19 Aralık 2002
[11] Tolga Şardan Milliyet 10 Nisan 1998
[12] Fuat Akyol Aksiyon Dergisi Sayı:506 Eylül 2004
[13] Savaş Özbey, Hürriyet 20 Temmuz 2003
[14] Tolga Şardan Milliyet 10 Nisan 1998
[15] Ercan Gün, Zaman 6 Ekim 2002
[16] İhlas Haber Ajansı 10 Nisan 2002
[17] İhlas Haber Ajansı 20 Aralık 2001
[18] Dünya 21 Kasım 2000
[19] Cihan Haber Ajansı, 17 Ocak 2004
[20] Yaşar Çakmak Milliyet 9 Temmuz 2001
[21] Sabah 9 Temmuz 2001
[22] Yalçın Bayer Hürriyet 15 Temmuz 2001
[23] Semra Kardeşoğlu-Mustafa Bakacak Milliyet 10 Temmuz 2001
[24] Yalçın Bayer Hürriyet 15 Temmuz 2001
[25] Sabah 10 Temmuz 2001
[26] Gül Kireklo Akşam 11 Temmuz 2001
[27] Milliyet 7 Ağustos 2003
[28] Dinçer Şeref- İsmail Erben Milliyet 5 Haziran 2002
[29] Müjgan Akkuş Akşam 12 Temmuz 2001
[30] Akşam 12 Temmuz 2001
[31] Mehmet Eymür, MİT Raporu ATİN 10 Kasım 1987
[32] Ercan Gün-Birol Aydın, Zaman 4 Eylül 2004
[33] Haberx 29 Aralık 2003
[34] Leyla KARAKOÇ, Aktüel Para 12 Ocak 2004
[35] Leyla KARAKOÇ, Aktüel Para 12 Ocak 2004
[36] İhlas Haber Ajansı 21 Şubat 2003
[37] Savaş Süzal HaberGazete http://www.habergaz ete.com/
[38] Osman Aydoğan Sabah 9 Ocak 2005
[39] Milliyet 26 Kasım 1997
[40] Özgür Politika 2 Aralık 1997, http://www.ozgurpol itika.com/ 1997/aralik/ 1202dib.htm
[41] Özgür Politika 12 Aralık 1997 http://www.ozgurpol itika.org/ 1997/aralik/ 1212dia.htm
[42] İnternethaber 20 Mart 2004 www.internethaber. com/mays/ article_view. php?aid=232798
[43] İhlas Haber Ajansı 12 Şubat 2004
[44] Cihan Haber Ajansı 13 Şubat 2004
[45] Anadolu Ajansı 12 Aralık 2004
[46] Seçim Özel TV 8 3 Mart 2004
[47] İnternethaber 20 Mart 2004 www.internethaber. com/mays/ article_view. php?aid=232798
[48] Radikal 28 Ocak 2000
[49] Mustafa Özdabak-Sezgin Akkoyun Hürriyet 28 Ocak 2000
[50] Dinçer Şeref-Hızır Kazdal Akşam 28 Ocak 2000
[51] Yeni Şafak 30 Aralık 1999
[52] Yeni Şafak 30 Aralık 1999
[53] Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığı 17.01.2005 tarih ve 2005/1016 no’lu Hazırlık Soruşturması
[54] Radikal 24 Kasım 2004
[55] Sabah 17 Kasım 2004
[56] İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi Dosya Esas No: 2003/286