t.dince®

9 Aralık 2009 Çarşamba

AKP NASIL KURULDU

AKP NASIL KURULDU? 
Karasinekler, iltihaplı yaraları arayıp kondukları gibi, Siyonizmin süvarileri de makam ve menfaat düşkünlüğü dışa vurmuş tipleri bulup, onları kendi milletine ve ülkesine karşı kullanmakta ustalaşmışlardır...

------------------------------------------------------------------------


ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz de (aslen Yahudi olup Siyonizmin Türkiye ve Ortadoğu stratejisti) Refah Partisi İstanbul Beyoğlu İlçe Başkanı Tayyip Erdoğan'ı keşfetmesinden sonra Erdoğan malum medya marifetiyle toplum gündemine taşınmış, İlçe Başkanlığından İl Başkanlığına, oradan belediye başkanlığına ve derken Parti kurulup başbakanlık adaylığına varan hızlı yükseliş tirendi başlatılmıştır. Erdoğan'ın Abramowitz'le Kasımpaşa'daki özel bir vakıfta başlayan tanışıklıkları, belediye başkanı seçilme öncesi ve sonrası Belediyenin Florya tesislerindeki görüşmelerle devam etmiş, ardından Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretleri yoğunlaşmıştır. İlk defa 17-21 Nisan 1995'te başlayan, daha sonra 17-22 Kasım 1996, 20-23 Aralık 1996, Cezaevine girmeden hemen önceye rastlayan 1 Mart 1998 ve yine 16 Temmuz 2000 tarihlerinde tekrarlanan ABD gezileri bunların bazılarıdır.
Tayyip Erdoğan'ı Belediye makamında 15 Ekim 1996 günü ziyaret eden Abramowitz'in
'Siz İstanbul'u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz!...' sözleri basında yer almış ve 'Tayyib'in bazı şartları kabul etmesi halinde, ABD'nin kendisini başbakanlığa hazırlayabileceği mesajı' şeklinde yorumlanmıştır. Hatta o günlerde bazı gazeteler 'Abramowitz Erbakan'ın yerine Tayyib'i hazırlıyor' manşetlerini atmıştır.[1]
Abramowitz ise zaten bu gerçeği çok önceden ve Ertuğrul Özkök'ün köşesinden şöyle açıklamıştır:
'Evet, kravatlı ve daha şehirli kılıklı görünen Erdoğan'ı Erbakan'a tercih ederiz'[2]
Tayyip Erdoğan'ın Abramowitz'in ziyaretinden sonra Erbakan Hoca'dan uzak durmaya başladığı ve Hoca'nın İstanbul'daki açılış törenlerine bile katılmadığı da dikkat çekici bir ayrıntıdır.[3] Erbakan Hoca, elbette bütün bunların farkındadır. Ama O, hem İstanbul'da büyük başarılar kazanılması yolunda bu rüzgardan yararlanmayı, hem de T.Erdoğan'ın bu tuzaktan kurtulacağını ummaktadır. Ve tabi içimizden bazıları şimdilerde her ne kadar 'biz bu hıyanetleri yeni anlamaya başladık' deseler de, aslında Erbakan Hoca'ya bir rakip hazırlanmasından ve Milli Görüşün altının oyulmasından gizli bir memnuniyet duymaktadır.
Abramowitz-Erdoğan görüşmelerini ayarlayan kişi ise gazeteci Ruşen Çakır'dır. Ruşen Çakır 1992'de Türkiye'ye gelen CIA Ortadoğu şefi ve Yahudi asıllı Graham Fullerle görüşüp, ılımlı Amerikancı İslamcılar hakkında bilgiler verip onların ele başlarıyla buluşmalarını da sağlamıştı. Bunun arkasından Çakır, Graham Fullerin de yetkili olduğu Rand Corporotion'dan burs alarak Amerika'ya yollanmıştır. Daha sonra Milliyet Gazetesine 'özel Muhabir' atanan Ruşen Çakır İsrail'e gidip birkaç ay kalmıştır. Ruşen Çakır şimdi de, Dönme İsmail Cem'in YTP'sine katılmıştır.
312-2'den aldığı cezanın onanmasından bir gün sonra 28 Eylül 1998'de, ABD'nin İstanbul başkonsolosu bayan Caroline Hagins, Tayyip Erdoğan'ı Belediye makamında ziyaret edip, Washington'un talimatıyla, 'bu tür gelişmeler, Türkiye demokrasisine olan güveni azaltır' açıklamasını yapmıştı. Oysa aynı ABD yetkililerinin Erbakan'a karşı girişilen, haksız yere partilerini kapatma, hükümetini yıkma ve cezaevlerine tıkma olayları karşısında sessiz ve tepkisiz kalmaları dikkatlerden kaçmamıştı.
Tayyip Erdoğan'ın AKP'yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001'de İsrail büyükelçisi David Sultan'la bir görüşme yaptığı ve Ona 'Yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği' yolunda garanti verdiği konuşulup yazıldı. Bu David Sultan, uzun yıllar İsrail ordusunda görev yaptıktan sonra dışişleri kadrosuna alınan azılı bir İslam düşmanıydı...[4] Hatırlanacağı gibi, daha önceleri Erbakan Hoca'ya 'İsrail ve Amerikan karşıtı politikaları terk edelim' teklifini getiren kişi olan Korkut Özal da Tayyip Erdoğan'ın fikir babalarındandı.
Tayyip Erdoğan ve ekibinin, AKP'yi kurma aşamasında ABD Büyükelçiliğinde görevli üst düzey mason, müsteşar Lawrence ile sık sık görüştükleri ve yine Abdullah Gül'ün İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan'ı makamında ziyaret edip parti çalışmaları hakkında bilgilendirdiği basına sızdı.
Ve zaten Londra Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Türkiye Uzmanı Dr. Andrew Mango, Abdullah Gül'ün sık sık ABD ve İngiltere'ye giderek görüşmeler yaptığını açıklamıştı.[5] Dış güçlerin, T.Erdoğan'ın seçimlere sokulmayarak mağdur edilmesini ve bu durumun merhamet istismarıyla AKP'ye birkaç puan daha getirmesini ve böylece kendilerine daha yakın gördükleri ve güvendikleri Abdullah Gül'ün genel başkanlığa seçilmesini kurguladıkları da sezilmeye başlanmıştı. Ve zaten SP'li Mehmet Bekaroğlu'nun T.Erdoğan'a da yarayacak olan kanun değişiklikleri teklifine AKP yönetiminin özellikle ilgisiz kalmaları da bu görüşümüzü haklı çıkarmaktaydı... Ve AKP'ye hangi zihniyetin hakim olduğunu ortaya koymaktaydı...
Başsavci Sabih Kanadoglu'nun itirafiyla, affa ugrayan katillerin, çetecilerin ve irza tecavüzcülerin bile milletvekili olabildigi, ama 312. magdurlarinin engellendigi bir uygulamaya AKP'lilerin razi olmalari, insanlarin kafalarini kariştirmaktaydi.
Ülkemize hıyanet ve hakaretleriyle meşhur AB'nin eski Türkiye temsilcisi bayan Karen Fogg da 'Erdoğan'ın Hıristiyan Demokratlara benzediğini, sol ve sağın boşalttığı alana yöneleceğini, siyasal ve ekonomik bakımdan batılı değerlere yanaşacağını ama bunlara ahlaki ve kültürel bakımdan yerli öğeler katacağını ve başarılı olacağını' ortaya atmıştı.[6] Böylece, AKP'nin IMF zehirine, yerli çikolata sürerek millete yutturacağı anlaşılmıştı.
Daha da düşündürücü olani, Tayyip Erdogan'in Yenilikçi Hareketine meşhur Siyonist ve CIA ajani Graham Fuller'in tam destek vermesiydi... Fuller, Türkiye'de artik Kemalizm'in modasinin geçtigini ve 'ilimli Islam'a öncülük etmesi gerektigini ileri sürmekteydi. Bir röportajinda 'Fazilet Partisindeki gençlerin baskin çikacagi ve Yenilikçi Hareketin ilimli Islama liderlik yapacagi' kehanetini dile getirmekteydi!?..[7]
Batılı güçlerin ve masonik merkezlerin sık sık seslendirdiği 'ılımlı İslam', Siyonizmin sömürü saltanatına taşeronluk yapacak... Kuran'ın adalet ve asaleti öngören kurum ve kavramlarını teferruat sayıp yozlaştıracak... Müslümanları köle ruhlu, uysal ve uygar(!) vatandaşlar haline sokacak bir anlayışı ifade etmektedir.
Türkiye için tasarlanan 'ılımlı İslamın' siyasi aktörlüğüne: 'Biz din eksenli parti değiliz...' 'Dinsel milliyetçiliği reddederiz...' 'Adil Düzen, faizsiz sistem, İslam Birliği gibi içi doldurulmamış kavramları terk etmişiz, değişmişiz...' 'Milli Görüş markasıyla alakamızı kesmişiz...' itirafında bulunan Tayyip Erdoğan... Dini önderliğine ise Fethullah Gülen seçilmiştir. Bunlara sorarsanız, hakkında açılan mahkemelerden kaçarak Amerika'ya sığınan Fethullah Gülen'in bu davranışı 'Hicret', Mason zenginlerin yüz binlerce dolar karşılıksız burs vererek Tayyib'in kızlarını, oğlunu ve gelinini Amerika ve İngiltere'de okutması, başörtüsü yasağından kaynaklanan bir 'mağduriyet'tir. Açıkça görüldüğü gibi dini kavramları ve manevi duyguları istismar etmek, bunların mesleğidir.
Evet, Peygamber Efendimiz, Mekke'den Hicret etti ama, önce Medine'de müsait bir ortam meydana getirdi. Halbuki şu andaki Amerika hala zulmün ve Siyonizmin kalesidir.
İkincisi, Peygamberimiz önce sahabesinin en fakir ve çaresiz olanlarını... Bir müddet geçince orta halli bulunanları ve nihayet kısmen iyi durumda sayılanları Medine'ye göndermiş... Böylece hepsini emniyete aldıktan sonra en tehlikeli döneme Hz.Ali ve Ebubekirle birlikte kendi hicretini ertelemişti... Halbuki hoşgörü edebiyatıyla, dünyadaki bütün dinlerin karışımıyla ortaya çıkarılan Siyonist Moon tarikatının temsilcisi gibi davranan kişi, en küçük bir baskı karşısında Amerika'ya önce kendisi kaçıyor, ardından ekibinden bir iki zengin ve saygın kimseyi çağırıyor... Binlerce talebesini ise kendi haline terk ediyor... Bunun adı da 'hicret' oluyor!..
Ve yine on binlerce kız evladımızın, okullarının önünde en temel haklarından mahrum edildiği bir ortamda, Tayyip Erdoğan'ın kızlarının bu mağdur ve mazlum yavrularımızın yanında ve arkasında mücadele etmesi gerekirken, tutup, hem de kaynağı karanlık ve kıskandırıcı imkanlarla Avrupa ve Amerika'ya kaçırması 'mecburiyet' sayılıyor!.. Üstelik artık başörtüsü AKP için öncelikli sorun olmaktan da çıkmış bulunuyor. Hem, Türkiye'de Müslümanların eğitim özgürlüğünün kısıtlandığından ve bu yüzden çocuklarını yurt dışına kaçırmak zorunda kaldığından bahsediyor, hem de başörtüsünün öncelikli sorunları olmadığını beyan ediyor!... Her konuda olduğu gibi bunda da çelişkiye düşüyor. Ve zaten Fethullah Gülen tarafından, başörtüsü sadece teferruat kabul ediliyor!..
Mayıs-2000 de gerçekleşen ABD ziyaretinde Tayyip Erdoğan, orada yaşayan Fethullah Gülen'le görüşmüş ve kuracakları partinin genel politika ve projelerini konuşmuşlardı. Bu arada Erdoğan-Gülen arasındaki köprü görevini eski radikal İslamcı yazar bilinen ve 'Mekke Resullerin Yolu' gibi kitaplarını şimdi inkar eden Ali Ünal yürütüyor, İstanbul Washington arasında mekik dokuyor. Fethullah Gülen-Tayyip Erdoğan partisinin teorik temellerinin hazırlanmasına Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru katkıda bulunuyor... Ve yine Fethullah Gülen'in onursal başkanlığını yaptığı ve İshak Alaton, Üzeyr Garih gibi Musevi iş adamlarına ödül dağıttığı Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfının düzenlediği meşhur Abant Toplantılarında bu yeni oluşumun siyasi zihniyet ve şahsiyetleri eğitilip yetiştiriliyordu.
Bugün AKP'de siyaset yapan Bülent Arınç, Ali Coşkun, Cemil Çiçek ve Prof. Burhan Kuzu gibi isimler Abant Toplantılarını kaçırmıyordu...
Bülent Arınç, Saadet Partisi Genel Başkanlığı kendisine verilecek hevesiyle günlerce bekleyen, olmayınca AKP'ye geçen ilkeli bir isim!... Eğer Genel Başkanlık verilseydi şu anda Milli Görüşü savunurdu... Ve geçenlerde, sayesinde Amerika'nın Türkiye'yi telefonla yönetmeye başladığı, döneminde hırsızlık ve soysuzluğun meşrulaştığı ve ABD hatırına bulaştığımız Körfez Savaşıyla ülkemizin 50 Milyar dolar zarara uğratıldığı Turgut Özal için 'Eğer yaşasaydı gidip şortunu öperdim... Çünkü Özal şortla asker teftiş ediyordu' diyecek kadar da, ordumuza karşı içlerinde bir hınç besledikleri ortaya çıkıyordu... Halbuki zaman zaman bazı yamuk ve yanlış kafalar çıksa da, ordumuz vatanımızın ve bağımsızlığımızın sigortasıdır ve komuta kademesinde, Milli Şuur giderek ağırlık kazanmaktadır.
Ve zaten Tayyip Erdoğan'ın 90 yıllarında Trabzon'daki bir miting konuşmasında ordumuzu hedef alan sorumsuz ve seviyesiz sözleri de, aslında davamızı ve Erbakan Hocamızı sıkıntıya sokmaya yönelik kasıtlı bir ucuz kahramanlıktı... Çünkü ilk yıllarında belki yeterli eğitimi almamış askerlerimizle PKK mücadelesi başlatılmış olabilir-bu da tabiidir. Çünkü hiçbir devlet teröristlere, siz katliama devam edin, benim eğitilmiş askerim yok diyemez- Ama 1983'lerden sonra terörle mücadele için özel eğitimli birlikler oluşturulmaya başlanmıştı. 1990'larda ise tamamen hazırlıklı ve her bakımdan donanımlı olan güvenlik güçlerimiz, bütün Siyonist ve emperyalist dünyanın desteklediği PKK terörüne karşı üstün başarılar kazanmaktaydı. Mayası ve marifeti belli olan Çevik Bir ekibiyle sıkı fıkı ilişkiler kuran bu AKP'lilerin Milli ordumuza karşı olumsuz tavırları acaba nereden kaynaklanmaktaydı? Herhalde bazıları, Erbakan karşıtlığı yanında ordu düşmanlığının da, Siyonist odaklarda pirim yaptığının ve puan kazandırdığının farkındaydı...
Milli Görüş bünyesine uyum saglayamadiklari için bu davadan kopan radikal ve marjinal unsurlarin, bütünüyle AKP'de buluşmalari... Ve daha önce bunlari bahane ederek Milli Görüş'e saldiran masonik merkezlerin şimdi ayni kesimlere sahip çikmalari da, beyinleri zorlamakta ve kuşkulari arttirmaktadir.
Fethullah Gülen-Tayyip Erdoğan ortaklığındaki önemli bir aracı da 'Müthiş Türk' diye isim yapan Ali Rıza Bozkurt'tur. Sivas'ın Kangal İlçesine bağlı, alevi Mamaş Köyünden, çiftçilik yapan Ali Rıza Bozkurt, şimdi Dünya Mason locasının en gözde simalarından... ABD'li Siyonist şirketlerin Orta Asya ve Orta Doğudaki en önemli simsarlarından... Körfez Savaşında bir ara Irak askerlerine esir düşen Ali Rıza Bozkurt, 24 saat içinde serbest bırakılmıştı.[8]
Geçenlerde Amerika'dan dönen Mason Ali Rıza Bozkurt ayağının tozuyla AKP'ye katılmıştı. Orta Asya petrollerinin Akdenize taşınması konusunda BOTAŞ'ın karşısında ABD şirketlerini savunan Meşhur Türk(!) Tayyip tarafından ayakta karşılanmıştı...
Gülen-Erdoğan arasındaki önemli ayaklardan birisi de Azizler Holding A.Ş.'nin başkanı ve BİM Marketler zincirinin ortağı mason Cüneyt Zapsu'dur. Aynı zamanda TÜSİAD üyesi olan ve F.Gülen'e yakınlığıyla tanınan Zapsu, Tayyip Erdoğan'ı TÜSİAD'çılara pazarlayan kişidir. Bülent Eczacıbaşı, Tuncay Özilhan, Can Peker, Kaya Turgut gibi Mason TÜSİAD'çılarla Tayyib'in buluşmasını sağlayan, Fethullah Gülen'in gözdeleri Cüneyt Zapsu ile Münci İnci'dir.[9]
AKP'nin AB ile ilgili yaklaşimlari da tutarli ve yararli degildir. Çünkü 'Sevr'i uygulamaya koymak, yani Türkiye'mizi parçalamak isteyenler, şimdi bu emellerini Avrupa Birligi dayatmalariyla gerçekleştirmek istiyorlar. PKK'ya siyasallaşma ve Kürtçe egitime kapi açma girişimleri, Kürt kardeşlerimizin hak ve hürriyetlerini saglamaktan ziyade, Sevr'in 'Elbistan'dan Musul'a kadar olan bölgede Kürdistan kurulmasini öngören' maddesine hazirlik niyeti taşimaktadir.
Ve yine AB uyum yasalarıyla 'azınlık vakıflarına tanınan haklar ve imkanlar', Bizansı, Ermenistan'ı, Pontus Rum planını diriltmeye yarayacak sinsi fırsatlar tanımaktadır. Şu anda ülkemizde sadece 100 bin kadar azınlık bulunmasına karşılık tam 160 tane vakfın ortaya çıkması ve hak aramaya başlaması... Yahudilerin Almanya'dan aldığı gibi, Ermeniler'in de Türkiye'den sözde soykırıma karşı tazminat talebinde bulunması, öyle zannedildiği gibi insan hakları ve demokratikleşme ile pek ilgisi olmadığının kanıtıdır. Böylece misyonerlik faaliyetleri (Hıristiyanlaştırma hıyanetleri) de resmiyet ve cesaret kazanacaktır.
Ve yine AB'ye alınmak için ille de çözüm diye, Kıbrıs'ın bütünüyle Rumlara devredilmesi şart koşulmaktadır.
Ve hele İngiliz Başbakanı Blair dışında, başta Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünyanın, Bush'un kovboy mantığıyla Irak müdahalesine karşı çıkmasına rağmen, AKP'lilerin masum ve müslüman Irak halkını değil zalim ABD'nin bu saldırganlığını destekler mahiyetteki tavırları, bunların hangi güçlerin güdümüne girdiğini açığa vurmaktadır.
Tayyip Erdoğan'ın uluslar arası Yahudi Lobileriyle ilişkili bazı generallerle bağlantılarını kuran kişi ise, Çevik Bir'dir. Çevik Bir Siyonist kuruluş JİNSA'dan ödül alan birisidir.[10]
JİNSA (Yahudi Milli Güvenlik Enstitüsü)
JEWİS COMMİTE (Amerikan Yahudi Komitesi)
USIP (Birleşik Devletler Bariş Ve Strateji Enstitüsü) gibi Siyonistlerin kontrolündeki örgütlerin Tayyip Erdogan, Fethullah Gülen ve Çevik Bir'le ortak ilişkileri dikkat çekmektedir.
USIP, CIA ve Pentagonla bağlantılı, başka ülkelerde ve özellikle Türkiye'de iktidara gelecek kişilerin İsrail ve ABD'ye sadık kalıp kalmayacaklarını araştıran ve garantiye alan bir üst kuruluş olarak bilinmektedir.
1998 yılında bu USIP'ın düzenlediği Lonra'daki bir özel toplantıya Abdullah Gül ile, MÜSİAD'ın eski başkanı Erol Yarar katıldı...Ve ne tesadüf aynı tarihler Tayyip Erdoğan da Londra'daydı. ABD'nin Yahudi kökenli iki Türkiye stratejisti Marc Grosman ile Morton Abramowitz ise bu toplantının mimarlarıydı...
Çevik Bir, talihsiz 28 Şubat hareketinde ABD'nin truva ati görevini üstlenmişti. Şükür ki bu ekip kisa bir zaman sonra tasfiye edilmişti. Tayyip Erdogan'la münasebetleri, belediye başkanligi döneminde başladi. Ocak 1999 da cezaevinden çiktiktan sonra Çevik Bir'le Istanbul'da yine bir araya gelindi. Bundan bir müddet önce de Çevik Bir ekibinden emekli Koramiral Atilla Kiyat'la Hidiv Kasrinda yemek yenildi. Çevik Bir'le Atilla Kiyat'in Danişma Kurulu üyesi oldugu Cumhuriyet Gazetesinin yayin yönetmeni Ilhan Selçuk, Tayyib'i 'gerçekçi' ilan etti ve 'degiştigine inandigini' yaziverdi. Daha da enteresani Ilhan Selçuk 'Yeni oluşumcularin miladinin (AKP'nin dogum başlangicinin) 28 Şubat oldugunu' dile getirdi!.?[11] İlhan Selçuk doğru söylemekteydi. Çünkü 28 Şubatın gizli ve kirli olan asıl hedefi, Siyonist sömürü sermayesinin korkulu rüyası Erbakan'ı etkisiz hale getirmek, Milli Görüşü bölmek ve Tayyip Erdoğan'ı sivrilterek yeni oluşumu 'kurtuluş ümidi ve can simidi' diye millete takdim etmekti... Yoksa, görünürde farklı kutupların adamları olan Tayyip Erdoğan'la, Çevik Bir'in irtibat ve ittifakı nasıl izah edilebilir?
Çevik Bir ekibinden olan ve 2 Temmuz Pazartesi NTV de İshak Alaton'la yaptığı bir programda 'Eylül ayında halkı sokağa dökülmeye' çağıran yani ordumuza ve Milli oluşumlara karşı halkımızı isyana kışkırtan bu Atilla Kıyat... Ve yine Çevik Bir ekibinden olup, ordudan ayrıldıktan sonra Albayraklar Holding'e girip Tayyib'e danışmanlık yapan emekli Albay Adem Darama gibi kişilerle Tayyip Erdoğan'ın buluşmasını 'Askerle iki temas' manşetiyle duyuran ve güya Genel Kurmayın Tayyib'i desteklediği imajını yayan Hürriyet gazetesinin[12] bu balonu Genel Kurmayın net ve sert açıklamasıyla söndürüldü.
3 Kasım 2002 seçimleri öncesi Deutsche Bank, Chase Manhattan, Moore Kapital, American Expres gibi siyonist sermayenin güdümündeki finans kurumlarına:'AKP'nin tek başına iktidara taşınacağını, ve bunun endişe duyulacak bir sonuç doğurmayacağını' söylemek üzere bilgilendirme çıkan ve bu ziyeretlerini araştırma şirketi verso'nun başkanı Erhan göksel ve mesut Yılmaz'ın kuzeni meşhur borsacı Mehmet Kutman'la birlikte yapan kişi'de yine Çevik Bir'dir.[13]
Bu Atilla Kıyat ki, Fethullahçıların Aksiyon Dergisi 'Terfisine kesin gözüyle bakılırken, teamüllere aykırı olarak emekli edildi' diye sahip çıkılmıştı ve uzun uzadıya övülmüştü...
Tayyip hareketinin önemli finansörlerinden Asya Finansın yönetim kurulu başkanı ve Fethullah Gülen'in yakın adamı İhsan Kalkavan da Tayyip Erdoğan, Çevik Bir, Atilla Kıyat buluşmalarına önemli katkılar ve kolaylıklar sağlamaktaydı.
Bu arada 'Genel kurmaya kulak yerleştirmek ve elde ettigi bilgileri ABD'ye iletmekle' suçlanan eski emniyetçi Bülent Orakoglu, Hanefi Avci ve Meral Akşener ekibinin de önce Tayyip Erdogan'la birlikte hareket ettiklerini açiklayip, sonra her ne hikmetse bundan vazgeçmeleri de oldukça ilginçti.[14]
Ve yine Amerikan güdümünden çıkan Milli ve güçlü orduya karşı, alternatif bir polis teşkilatını kurmayı ve bunu ılımlı ve Amerikancı İslamcılarla doldurmayı ve ordu-polis çatışması gibi bir kaos ve kavgayı başlatmayı amaçlayan, Emniyetteki 'Süper NATO' örgütlenmesinin ele başlarından sayılan Abdulkadir Aksu ve ekibi de Tayyip Erdoğan'ın çekirdek kadrosunu teşkil etmekteydi. Turgut Özal 1983'ten itibaren, ABD'nin talimatları doğrultusunda 'Polis vazife ve Selahiyetleri yasasını' değiştirdi. 1987 de polis, iç güvenlik harekatında TSK'nin önüne geçirildi. Polise olağanüstü yetkiler hatta TSK içinde bile istihbarat toplama imkanları verildi. Bu 'Özel Harekat Timleri' ABD'li subaylar ve MOSSAD tarafından eğitildi. Emniyetteki ele başları ise, Korkut Özal'ın hazırlayıp, ANAP'a devrettiği bir ekipti.
21 Şubat 1998 tarihli '2000'e Dogru' Dergisinde 'Gizli Kirikkale Toplantisi' başligiyla TÜPRAŞ Tesislerinde dönemin Gaziantep Valisi Abdulkadir Aksu, Izmir Valisi Vecdi Gönül, Ankara Valisi Cahit Bayar, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arikan Bedük, içişleri Müsteşari Galip Demirel gibi isimlerin 21 Ocak 1987 de toplanarak, TSK ya karşi emniyette oluşturulan bu tehlikeli yapilanmayi planladiklari bildirildi.
Polisimizin her bakımdan güçlendirilmesi elbette milletimizin takdir edeceği ve sevineceği bir şeydir. Ama hıyanet kokan ve kuşku uyandıran gelişmeler, polisimizi ordumuza karşı kullanma girişimleriydi...
Yine sevinerek söyleyelim ki, bu yöndeki girişim ve oluşumlar, sonunda fark edilip etkisiz hale getirildi.
Son yıllarında genel merkezi kısmen bazı masonların kontrolüne giren MTTB'nin bir nevi devamı mahiyetinde görünen ve 29 Mayıs 1985 de MTTB eski başkanlarından İsmail Kahraman, Ali Coşkun, Cemil Çiçek, Abdulkadir Aksu, Zeki Ergezen, Hasan Kalyoncu ve Tayyip Erdoğan tarafından kurulan BİRLİK VAKFI'da Yenilikçilerin karargahı gibi faaliyet gösterdi. Açılışına, Star Tv'nin bir 'Kırmızı Koltuk' programında 'Türkiye İsrail'in önderliğinde oluşacak bir Orta Doğu ortak pazarına girmelidir!?.' diyen Korkut Özal ve Necati Çetinkaya da iştirak etti. 1 Temmuz 1995'teki 10.Genel Kuruluna ise Mesut Yılmaz, Hasan Celal Güzel, Muhsin Yazıcıoğlu, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Abdulkadir Aksu'nun yanında Fethullah Gülen ve yakın adamı Manisa milletvekili Rıza Akçalı'nın da katılımı dikkatleri çekti.
O dönemde Prof. Esat Coşan'in da destekledigi bilinen bu hareket, Milli Görüş bünyesinde anti Erbakan bir oluşuma hiz verdi ve partide yenilikçi-gelenekçi tartişmasini tetikledi.
Tayyip Erdoğan'ın, ABD ile ilişkili İslam ülkelerindeki bazı masonik mahfillerle münasebetlerini ayarlama konusunda Riyad Büyükelçisi Yaşar Yakış ta önemli görevler üstlendi.
Ve yine eğitimini Amerika'da yapan, ABD'deki birçok lobiyle ve özellikle Amoco petrol şirketiyle irtibatları saptanan ve MİT eski Kontr-terör daire başkanı olup sonra Amerika'ya kaçan Mehmet Eymür'le de ilişkileri bulunan ve Kanal 7'nin Ankara temsilciliğinde görev alan bir kişinin de Tayyip Erdoğan'ın Amerikan Büyükelçiliğindeki görüşmelerinde rol aldığı iddia edildi.
Şimdi bütün bunlarin işiginda, izanla ve insafla düşünelim; Siyonist lobilerden TÜSIAD üyelerine... Din istismarcilarindan Atatürkçü geçinenlere... Mason Localarindan, medya temsilcilerine bütün karanlik ve kiralik merkezlerin el birligi içinde Tayyib'i desteklemeleri ve sürekli şişirmeleri... Müslüman kesimi ürkütmemek için bir yandan vuruyor görüntüsüyle tozunu silkelemeleri... Ama diger taraftan da suni ve sahte anketlerle AKP'yi yüzde 30'larda göstermeleri... Evet bütün bunlar sadece tesadüflerin ve ülkemiz hakkinda iyi temennilerin bir sonucu olabilir mi?
Ve hatta AKP'nin kendisini batıya beğendirmek için geçmişini bu denli inkar etmesinin ve kimliksizleştirmesinin toplum tabanında nefret uyandıracağını ve AKP'nin hazır dünya düzenine fark eden Cengiz Çandar'ın İsrail'den yazdığı yazı ibret ve dikkatle okumaya değerdir.
'Hele hele AKP'li Murat Mercan'ın Ariel Sharon'a yakın The Jerusalem Post gazetesine verdiği ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin asla zarar görmeyeceğini dile getirdiği demeci, bende 'ama yeter artık!' gibisinden bir duyguya yer açtı. 'Bu yatıştırma girişimlerinin AK Partiyi 'Kimliksizleştirme' sonucunu vermeye dönüşmesi tehlikesini de fark etmek gerekir.'
'Ak partinin 'İslami Kimlik' imajını top yekün ortadan kaldırmasının hiçbir gereği yoktur.' 'Böyle bir gelişme AK Partiyi anlamsızlaştıracağı gibi, Türkiye'yi uluslar arası sisteme yapabileceği en önemli katkıdan da mahrum bırakır.'[15]
Yarım asır boyunca ülkemizi yapay sağ-sol çekişmeleri ve Ecevit-Demirel ikilisiyle oyalayan güçler, şimdi aynı oyunu Tayyip'li AKP ve Dervişli CHP tahtaravallisiyle sürdürmek peşindedir. Evet AKP, köksüz, renksiz, fikirsiz ve hedefsiz bir derlemedir. Bu gerçeği anlamak için dahi olmak gerekmiyor, biraz samimiyet ve feraset yeterlidir. Ve zaten, medya patronları ve Amerikancı parti başkanlarının katılımıyla gerçekleşen Frankfurt mutabakatı da bunun açık bir göstergesidir. Ve yine Erbakan Hoca'nın defalarca uğradığı haksız mahkumiyet ve mağduriyet kararlarına ilgisiz kalan, hatta alkış tutan kesimlerin, şimdi Tayyip Erdoğan'a doğrudan veya dolaylı destek çıkmaları da düşündürücü değil midir?
AKP'nin kaynak için düşündügü 12 projeye dikkat edin:

Yastık altı tasarrufların ve gurbetçi gelirlerinin ekonomiye çekilmesi için özel tedbirler alınacak
Boğaz köprüleri, barajlar ve havalimanları 3-5 yıl kar garantisi ile hisse senedi düzenlenerek satılacak.
Devlete ait 100 bin lojman öncelikle içerisindeki personele belirli vadeler içinde devredilecek.
Kamunun elinde bulunan 2 bin 350 sosyal tesisin en az bin tanesi özelleştirilecek.
Devlete artık yük olan 125 bin resmi aracın en az 50 bin adedi peyderpey elden çıkarılacak.
İmar affı ve gecekondu önleme projesi ile modern şehir planları yapılarak gelir sağlanacak.
Kamunun elindeki araziler belediyelerle işbirligi yapilarak arsa üretilmek suretiyle satilacak.
Turistik tesislere tahsis edilmiş Hazine arazileri işletmeci firmalara rayiç bedelle devredilecek.
Madan ve enerji kaynakları ile bor madenleri daha iyi değerlendirilerek devlete ek gelir sağlanacak.
Bütçeye yük olmaktan kurtarılamayan KİT kuruluşlarından özelleştirilemeyenler tasfiye edilecek.
RTÜK tarafından TV'lerin frekans tahsisi ihalesi yapılarak gelir sağlanacak.
Paralı askerlik uygulamasına geçici olarak bir kez daha imkan sağlanacak..
Açıkça görülüyorki, bunların içinde yatırım yoktur, üretim yoktur... Yerli imkanlarla Milli kalkınma hedefi yoktur. Sadece, Mirasyedi kafasıyla ülkeyi bir avuç rantiyeye pazarlama ve Türkiye'yi top yekün satılığa çıkarma ve böylece geleceğimizi karartma pahasına günü kurtarma niyeti taşımaktadır.[16]
Ve zaten AKP'nin seçim kazanmasını sevinçle karşılayan Yunan hükümetinden batı gazetelerine Avrupa Birliğinden Amerikan lobilerine... Bu malum merkezlerin tavrı da oldukça anlamlıdır.
Bu arada asla unutulmasın ki, mazlumların bedduasını alıp zalimlere yanaşanlar, en büyük hıyanet ve hakareti yine onlardan görecektir. Bu ilahi adaletin bir tecellisidir. Ve herkes cezasını işlediği suçun cinsinden çekecektir. Uğruna Hak'tan ve hayırdan ayrıldığı şeylerden de mahrum edilecektir.
Derin devletin ve gizli güçlerin ortaya çıkardığı ve paravan olarak kullandığı Genç parti'nin MHP, DYP, ve ANAP gibi partilerden kopardığı birkaç puanla onların barajın altında bırakılması sayesinde tek başına iktidara taşınan ve hatta anayasayı değiştirebilecek şekilde önü açılan AKP'nin hiçbir mazerete sığınamayacağı bu şartlarda neleri yapıp yapamayacağına çok kısa bir sürede anlaşılacak ve bir tasfiye sonucu Milli güçler yönetime el koyacaktır.
Artık bu oyunları bozmak ve şeytan şebekelerinin tuzağından kurtulmak zamanı gelmiştir.
İşte bunun için Erbakan ve Milli Görüş her zamankinden daha çok anlamlı ve önemlidir. Ve göreceksiniz, AKP'de her şey tersine dönecek ve Milli Görüş, saflaşmış olarak saadet sabahına erişecektir.
[1] Bak aydınlık:26 Ekim 1996
[2] Bak hürriyet-1994
[3] Milliyet.24 Nisan 1995
[4] Bak yenilikçi Hareket.Nasuhi Güngör.sh.97
[5] 7 Mayıs 2000-Aydınlıktaki röportajı
[6] Milliyet, 23 Temmuz 2002
[7] Aktüel Dergisi, 520.sayı
[8] 2000'e Doğru Dergisi-13 Eylül 1992
[9] Bak.Hürriyet 28 Ekim 1999
[10] Nasuhi Güngör-Yenilikçi Hareket, sh.46
[11] Cumhuriyet-24 Temmuz 2001
[12] Hürriyet- 25 Haziran 2001
[13] 06 kasım 2002 T. Kıvanç Y. Şafak
[14] Bak: Hürriyet-25 Temmuz 2001
[15] 7 Kasım Y. Şafak
[16] İnternetHaber..com 6kasım 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder