t.dince®

9 Aralık 2009 Çarşamba

KÜRT MUHİPLERİ CEMİYETİ ve TARİHİ GERÇEKLER

Bugün Taha Akyol’un yazısına göz atarken onun gibi bu kadar gizli ve sinsice kürtçülük yapan ne kadar çok yazar ve çizer olduğunu düşündüm. Tabi bu durum sadece yazar – çizer tayfasında değil, iktidar sahiplerinde ve daha nice yerlerde oldukça fazlaca bulunmaktadır.

Hafızam beni yanıltmıyorsa İmralı iti Taha Akyol için dost kelimesini kullanmış, destek verdiğini dile getirmişti! Bugünkü yazısında da vefasızlık etmediğini açıkça ortaya koymuş gözüküyor. Öyle sinsice ve derinden soruyor ki tarihi bilmeyen, stratejiyi bilmeyen insanları o kadar rahat uyutur ki o kadar olsun.

İlk önce kürt açılım karşıtlarının görüşlerini ufakça anlatmış, kısır bir anlatım olsa da insanların genel bakış açısını göstermiş ve AKP öncesinde terör durmuşken AKP ile terörün tırmandığı görüşünün olduğunu, pkk’nın mecliste olduğunu yazmış. Sonra da patlatmış soruyu;

“PKK demokratikleşme ve açılım gibi süreçlerden cesaret almışsa, Şeyh Sait kimden cesaret almıştı?!”

Bak sen şu Taha Akyol’a. Sıkıştırdı bizi kenara :) Yahu Akyol, madem tarih bilgin yok ne diye yazarsın ya da gerçeği biliyorsan güneş balçıkla sıvanmaz bilmez misin? Peki, Taha Akyol sana kısaca tarih dersi vermek bize düştü demek.

Birinci Meclisin Bitlis Milletvekili olan Yusuf Ziya’yı araştırmakla başla. Yusuf Ziya kürt İstiklal Komitesi (Azadi) üyesidir. Aynı komiteye üye olan diğer isimler arasında Şeyh Sa(it) de bulunmaktadır. 1924 yılında Yusuf Ziya tutuklandığında emellerini ve suçlarını itiraf etmiş ve Cibranlı Halit, Hasananlı Halit, Hacı Musa ve Şeyh Sa(it) isimlerini vermiştir. Hacı Musa’da Birinci Meclis Milletvekili’dir. Yani Meclis içerisinde Şeyh Sa(it)’e destek vardır!

Tabi İngilizlerin desteklerini görmek istemediğiniz gerçeği de ortadadır. Şeyh Sa(it)’in İngilizlerle olan bağları ortadayken bu kadar saçma bir soru sormayı ancak sizin gizli bir kürtçü olduğunuza yorarım ki İmralı iti de zaten bu konuda aynı şeyleri söylememiş midir? Açıkça anlaşılmıştır ki söyleminiz havada, tamamen hayal mahsulüdür!

“Atatürk de Kürt milliyetçiliğinin “kuşaklar sonra” uyanacağını öngörmemiş miydi?!”

Yine aynı şekilde uyutmaya devam ediyor Akyol. Az önce de üzerinde durduğumuz gibi kürt milliyetçiliğin kuşaklar sonra uyanması söz konusu değildir, zaten Kurtuluş Savaşımız sırasında kürtçü isyanlar mevcuttur. Yine Yusuf Ziya bir gün mecliste “kürd oğlu kürdüm ” diye bağırmamış mıydı?

Yine Şeyh Sait ve beraberindekilerin kürt milliyetçiliği yaptığı hakkında Nurer Uğurlu  “Kürt Milliyetçiliği; Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı” adlı kitabında şu sözlerle olayı açıklamaktadır;

''Ayaklanma dış görünüş olarak, cumhuriyetin laiklik ilkesine karşı, halkın 'din elden gidiyor' propagandasıyla kışkırtılmasıdır. Ancak, olayın derinliğine inildiği zaman, Şeyh Sait'in başkanlığında bir Kürt devleti kurmak amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Çünkü, kovuşturma ve yargılama sırasında ele geçen belgeler ve yakalanan isyancıların üzerinde çıkan yabancı silah ve askeri malzeme, hareketin dışarıdan yardım aldığını, özellikle İngiltere'nin kışkırtması ve Kürdistan Teali Cemiyeti'nin desteğiyle gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bu cemiyet isyandan önce resmen dağılmış, yerine Kürt Bağımsızlık Komitesi kurulmuştu.

Bu komite İngilizlerle bağlantı kurarak anlaşma yapmıştı.''
Nurer Uğurlu isyanın başlaması, yayılması, bastırılması; isyancıların yargılanması sürecini ayrıntılarıyla inceledikten sonra şöyle diyor:

''Şeyh Sait isyanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. İsyan nedeniyle çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu, Türk Devrimi'nin önünü açmıştır. Bu yasayla Milli Mücadele Dönemi (1919-1925) bitmiş, Türk Devrimi Dönemi (1925-1934) başlamıştır. Siyasal ve sosyal hayatta çok önemli yenilikler bu dönemde yapılmıştır.''

Uğurlu, günümüze ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:  ''Bugün PKK'nın köklerini Şeyh Sait isyanında aramak yanlış bir tarihsel değerlendirme olmamalıdır. Dün Şeyh Sait'te odaklanan Kürt milliyetçiliği bugün Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından sürdürülmektedir. Türkiye'nin siyasal ve toplumsal gelişiminde Kürt milliyetçiliğini gözden uzak tutmak, çok yanlış bir değerlendirme olur.''

Görüldüğü gibi olayın içyüzü Akyol’un anlattığı gibi değildir. Takrir-i Sükûn kanununu sürekli kullanan kürtler bu yasanın çıkış nedeni olan kürtlerin düzenli olarak Türk devletini yıkmak, topraklarını parçalamak üzerine kurduğu planlar, giriştiği hareketler yüzünden zorunlu olarak yapıldığını görmek istememekte, Türklere bu gerçeği anlatmamaktadırlar. Akyol’da yine aynı yolu izlemiş, güya hiç sebep yokken Atatürk onları asimile etmeye çalışmış, haklarını gasp etmiştir!

Yemezler Akyol, yemezler. Gördüğün gibi güneş balçıkla sıvanmaz, geçmişten gelen bölücü, parçalayıcı olan kürt hareketini görmezden gelmek en hafif deyimi ile gaflettir! Bugünde geçmişin bir provası yapılmaktadır. Yine Mecliste yandaşları bulunmakta, yine dışarıdan yemlenmekte ve yine parçalama girişiminde bulunmaktadırlar. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi artık kürtlerin de ermeniler gibi tehcir edilmesi gerektiği gerçeği gözler önündedir. Aksi halde bu sorun sürekli devam eder ve zararını yine Türkler görür, bedelini yine Türkler öder!

Türklerin artık dostluk, kardeşlik gibi söylemlere kanmadan olayları olduğu gibi görmesi ve okuması gerekiyor. Burada biz Türklere çok şey düşüyor. Bilinen bir gerçektir ki tarih ancak kendinden bir ders alamayanlar için tekerrürden ibarettir! Oyuncular değişir ama oyun hiçbir zaman değişmez. BOP eş başkanı gider yerine yenisi gelir, DTP gider yerine yenisi kurulur, İmralı iti gider yerini yeni piyonlar alır ama oyun değişmez! Oyunu değiştirmek bizlerin elinde ama bunun için oyunu anlamak, AB-D ile göbek bağı olan, stratejik müttefiklik yaptığını söyleyenler değişip yerine milli bir hükümet gelmedikçe oyun asla değişmez.

Umarım asil Türk milleti artık dost ve düşmanını seçer, gizli ve açık kürt muhipleri cemiyetini tanır ve eskiden sahnelenmiş ve görüp ezberlemiş olduğumuz oyunlara karşı yine seyirci kalmayıp mirasına sahip çıkar. Yoksa bu oyunlar sonucunda Osmanlı nasıl topraklarının çok büyük bir kısmını yitirdiyse Türkiye de aynı şekilde yitip gider. Zaten bir avuç kalan toprağımızı da iç düşmanlarımıza verirsek dış düşmanlarında desteği ile ya yok olur ya da ufacık bir toprak parçası üzerinde ufacık ve zayıf bir nüfusla yaşamaya çalışırız. Gün oturma günü değil ayağa kalkma günüdür, ya istiklâl ya ölüm günüdür

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder