t.dince®

9 Aralık 2009 Çarşamba

DENİZ FENERİ DOLANDIRICILIĞININ İLGİNÇ DETAYLARI


HAN HAMAM - DIN IMAN
32 KISIM TEKMILI BIRDEN


KANAL " YEDI " SUNAR


Hakim Dr. Johann Müller"in mahkeme sırasında söylediklerine bakın:

"Mehmet Gürhan tutuklandıktan sonra eşiyle yaptığı ilk görüşmede ona şunu sordu: "Türkiye"dekiler beni ne zaman çıkartacak?"… Deniz Feneri e.V Almanya"da yaşayan Türk vatandaşlarını dolandırmak için kurulan bir organizasyon. En baştan beri insanlara yardım gibi bir niyetleri yoktu. Kendilerine para ve sermaye aktarmak için kurdular. Toplanan paraların ne yapılacağını Türkiye belirliyordu. Hiyerarşinin üst kademeleri Türkiye"de. Arka planda Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik, Harun Kapıyoldaş ve Zahit Akman var."
(18 Eylül 2008- Basın)
****

Necmettin Erbakan'ın "Bugün yapılmış olan cihadı televizyonsuz yapmanın imkânı yoktur. Bu inançla Kanal 7 için para vereceğiz" sözlerinin ardından 'bağışlarla' dünyaya gelen Kanal 7, siyasi İslam'daki yükselişler, kavgalar, parti kapatmalar ve yine yıllar içinde değişen bağış toplama yöntemleriyle bugünlere geldi

Kanalın öyküsü, dönemin Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın 1993 yılında Milli Görüş camiasına "Televizyonu olmayan bir davanın yürümesi mümkün değildir. Bugün yapılmış olan cihadı televizyonsuz yapmanın imkânı yoktur. İşte bu kadar hayati bir konu için acıyıncaya kadar vereceğiz. Bugün, bu inançla Kanal 7 için para vereceğiz" diyerek seslenmesiyle başladı.
Bu çağrı üzerine hem Türkiye, hem de Almanya'da sıkı bir bağış kampanyası başlatıldı. Kampanyada özellikle Almanya'daki gurbetçi vatandaşlarımıza ağırlık verildi. Milli Görüş'ün en sıkı hatibi Şevki Yılmaz Almanya'ya gönderildi. Bağış toplama faaliyetleri daha çok camilerde yürütülüyordu.
Bağış faaliyetindeki bir diğer kilit aktör Kombassan Holding'in patronu Haşim Bayram'dı. Bayram, Almanya'da cami cami dolaşarak Kanal 7'yi kurmak üzere Yeni Dünya İletişim AŞ'nin hisse senetlerini gurbetçilere kâr payı vaadiyle satıyordu. Bayram, Kanal-7'nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı sıfatını da taşıyordu. Toplanan bu para, Kanal-7'nin kuruluş sermayesi olacaktı.
Ve Kanal 7, 8 Şubat 1993 tarihinde Ticaret Sicili gazetesinde yayımlanan bir duyuru ile hukuken dünyaya gelmiş oldu.

BÜTÜN İPLER  ERBAKAN'IN ELİNDE
İpler, tabii ki Refah Partisi lideri Prof. Erbakan'ın elindeydi. Erbakan'ın talimatıyla sermayeler çoğu yüzde 10'luk paylar halinde olmak üzere 10 kişi arasında neredeyse eşit miktarda dağıtıldı. Hissedarların çoğu RP milletvekilleriydi. Milletvekili olmayan az sayıdaki hissedardan biri, Erbakan'ın tam güvenine sahip olan Zekeriya Karaman adındaki bir yayıncıydı. Karaman da Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan gibi, Nakşibendi Şeyhi Zahid Kotku'nun ruhani önderliğini yaptığı İskenderpaşa cemaatindendi.
Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı ise Erbakan'ın her daim en güvenilir müttefiki olan Recai Kutan'dan başkası değildi. Bayram iş dünyası adına, Karaman da yayıncı kimliğiyle Kutan'ın yardımcılıklarını üstlenmişlerdi.

ERDOĞAN BELEDİYE BAŞKANI OLUNCA
Kanal 7'nin kaderinin döndüğü an, 27 Mart 1994 tarihindeki yerel seçimlerde RP'nin zaferle çıkması ve Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasıydı.
SHP'li Belediye Başkanı Nurettin Sözen döneminde kurulan ve 1992 yılında yayına başlayan Belediye Radyo Televizyonu (BRT), "Özel Radyo ve Televizyon Yasası"nın belediyelerin televizyon yayıncılığını yasaklaması nedeniyle yayın hayatına son vermek zorunda kalmıştı.
Erdoğan, Belediye Başkanı olur olmaz, BRT'nin altyapısı ile sahip olduğu frekans, RP'nin yayın organı haline gelecek olan Kanal 7'nin işletmecisi Yeni Dünya İletişim AŞ'ye aylık 200 milyon TL'ye kiralandı.
1994 seçimlerinden sonra televizyonun en büyük gelir kaynaklarından birisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve iktisadi işletmeleri tarafından verilen reklamlar ile Refah Partili ilçe belediyelerin katkıları oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 1994-1997 arasında toplam 2.7 milyon dolarlık reklam ödemesinin beşte birini (481 bin dolar) Kanal 7'ye yöneltti.
Şirketin bir yıl sonraki genel kurulunda Haşim Bayram yönetimden çıkarken, şirketin sermayesi 210 milyar liraya yükseltildi. Bu arada Kutan ile Karaman'ın hisseleri yükseldi.

REFAH YOL'LA GELEN ALTIN DÖNEM
Erken genel seçimlerin yapıldığı 1995 yılı Ocak ayı sonrası Refah Partisi'nin yüzde 21.3 oy alarak Doğru Yol Partisi Refahyol hükümetini kurması, Kanal 7 için de "altın çağın" başlaması anlamına geliyordu.
Kanal 7 için bu kez hükümet kaynaklı fonlar devreye girdi, örneğin Ziraat Bankası Kanal 7'ye o zamanın parasıyla 900 milyar TL'lik reklam verdi. Ziraat Bankası'nın verdiği reklamlar Atlas Nehir İletişim AŞ (Anajans) ile halen RTÜK başkanı olan Zahid Akman'ın ağabeyi Turgut Akman'ın ortağı olduğu Maya Fuarcılık Limited Şirketi üzerinden geçiriliyordu.

28 ŞUBAT SONRASI VE KANAL 7'DE ÇATIRDAMA
Şirketin yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yapan Refah Partisi Genel Başkan yardımcılarından Recai Kutan 1993 yılında yüzde 12 olan hissesini 1994 yılında yüzde 32'ye çıkarmıştı.
Refah-Yol hükümeti ve 28 Şubat süreci sonrasında hissesi yüzde 20'ye gerileyen Kutan, Refah Partisi'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldığı Ocak 1998 sonrası yapılan ilk genel toplantısında hem yönetimden hem de ortaklıktan çekildi; hisselerini Zekeriya Karaman'a devretti.
Karaman, bu dönemde hep Erbakan Hoca'nın izinden yürüyordu.
1999 yılı, siyasal İslam'ın serüveninde olduğu gibi Kanal-7'de yol ayrımının başlangıcıydı. Refah'ın yerine Fazilet Partisi'nin kurulmasıyla birlikte, Erdoğan ve Gül'ün başını çektiği yenilikçiler hareketi Erbakan'dan bağımsız hareket etmeye başladı. Kanal 7'nin bu dönemde yenilikçilere yönelik haberleri, Erbakan ve çevresinde rahatsızlık yarattı. 14 Mayıs 2000 tarihinde Fazilet Partisi Kongresi'nde Abdullah Gül'ün Recai Kutan'a karşı aday olması ise herkes için tam bir kopuştu..
Zekeriya Karaman, bu dönemde hep beraber hareket ettiği Mustafa Çelik ile birlikte tercihini Erbakan değil, Erdoğan'dan yana koydu. Bu döneme denk gelen Ticaret Sicili kayıtları o dönemde Kanal 7 yönetiminin ve şirketin mülkiyet yapısının ciddi sarsıntılardan geçtiğini gösteriyor.

KARAMAN ŞİRKET YÖNETİMİNDE GÖZÜKMÜYOR
Zekeriya Karaman ile, beraber hareket ettiği Mustafa Çelik, 31 Şubat 2000 tarihinde Kanal 7'nin yönetim kurulu üyeliklerinden ayrıldılar. Karaman Yönetim Kurulu Başkanlığı'ndan Genel Müdürlüğe atandı, ancak harcama yetkisine sınırlama getirildi. Uzmanlara bakılırsa, bu operasyon, Erbakan Hoca'nın Kanal 7'yi yenilikçilerin nüfuzuna düşmekten kurtarmak için yaptığı bir manevraydı. Karaman, kısa bir süre sonra Kanal 7'den tümüyle ayrıldı, hisselerini de devretti.
14 Mayıs tarihli çekişmeli Fazilet Partisi kurultayından iki hafta sonra 29 Mayıs 2000 tarihinde Kanal 7 genel kurulu yapıldı. Bu genel kurulun Ticaret Sicili'nde yayımlanan kararında, Karaman yönetimde gözükmüyor, keza hissesi de bulunmuyor.

KARAMAN DÖNÜYOR, KUTAN DAVA AÇIYOR
2001 yılında AKP kuruldu. Karaman, yaklaşık iki yıl sonra yeniden Kanal 7'ye döndü. 22 Mayıs 2002 tarihli Ticaret Sicili'ne göre, Karaman Kanal 7'nin yeniden Yönetim Kurulu Başkanı ve yüzde 20 hissedarı oldu. Keza, Mustafa Çelik de yönetime geri döndü.
AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidar oldu ve yaklaşık 10 ay sonra yapılan genel kurulda Kanal 7'nin sermayesi 8 trilyon 100 milyara yükseltildi. O sırada Saadet Partisi Genel Başkanlığı'na gelmiş olan Recai Kutan, 2003 yılında Kanal 7'deki hisselerinin hileli yollarla elinden alınarak, buharlaştırıldığı iddiasıyla İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde Zekeriya Karaman'ı dava etti.
Ancak Karaman mahkemeye Kutan'ın 1998 tarihli hisse devir yazısını göndererek kendisini savundu.
Dava duruşma yapılmadan kapandı.


VE KANAL 7 ALMANYA'YA AÇILIYOR
Kanal 7, bu tarihten sonra yurtdışı operasyonları na ağırlık verdi. Kanal 7'nin eski çalışanlarından birisi olan ve 5 yıl 10 hapis cezasına çarptırılan Mehmet Gürhan'a, Deniz Feneri e.V isimli bir yardım derneği kurduruldu. Kanal 7'nin başındaki Karaman, Türkiye'deki ortakları Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve RTÜK Başkanı Zahid Karaman'dan oluşan "çekirdek kadro" çok sayıda şirket kurdu..  Almanya'da görülen davada Deniz Feneri e.V isimli derneğin parasının büyük bölümünün,  Türkiye ve Almanya'da ortak olduğu şirketlere aktarıldığı ortaya çıktı.
Frankfurt'ta görülen davada milyonlarca euro'nun kuryeler aracılığı ile Zekeriya Karaman'a ulaştırıldığı da iddia edildi. Derneğin gayriresmi muhasabesinin de İstanbul'daki Kanal 7 binasındaki bilgisayarlarda bulunduğu da öne sürüldü.


ALMANYA'DAN    GELEN PARALAR VE KANAL 7
Bu para akışının yaşandığı dönem, ilginç bir tesadüfle, Kanal 7'nin sahibi olan Yeni Dünya İletişim AŞ'nin 2.3 trilyon TL olan sermayesinin 8.1 trilyona çıkarıldığı döneme denk geliyor.
24 Eylül 2003 tarihindeki sermaye artışında, 5 trilyon 800 milyar TL tutarındaki fark, Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve diğer ortaklar tarafından nakden karşılandı.
Almanya'daki mahkemede Deniz Feneri e.V için toplanan, ancak Türkiye'ye gönderilen paraların doğrudan Kanal 7'ye aktarıldığına ilişkin bir tespit bulunmuyor. Ancak duruşmada mahkûm olan itirafçı Firdevsi Ermiş ile diğer mahkûm Mehmet Taşkan, derneğin nakit paralarını Zekeriya Karaman'a teslim ettiklerini söylediler. Keza, Mehmet Gürhan'ın Deniz Feneri e.V'nin Alman bankalarındaki hesaplarından yoğun para çekişi de 2003 yılında gerçekleşiyor.
15 Temmuz 2007 tarihli genel kurul kararı ise şirketin sermayesinin 14 trilyon 600 milyara yükseldiğini gösteriyor. Zekeriya Karaman'ın hisse payının ise yüzde 20'den yüzde 34'e yükselmesi dikkat çekiyor


Almanya'da mahkumiyet ile sonuçlanan Deniz Feneri e.V.davasının hakimi Johann Müller'in, bağış skandalının "baş sorumlusu" dediği Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Mehmet Gürhan'dan aldığı hileli vekaletname için "sahtecilik değil usül eksikliği olabilir" dedi. Karaman, bu vekaletname ile Gürhan'ın Türkiye'deki yüzde 6'lık şirket hissesinin bir başka ortağa devredildiğini itiraf etti.

Gürhan'ın hissesini devrettik

Sonunda suskunluğunu bozan Karaman, Zaman gazetesinde Nuriye Akman ile yaptığı söyleşide, Gürhan'ın Almanya'da cezaevinde bulunduğu sırada verdiği ortaya çıkınca, düzenleyen İstanbul 10. Noteri İsmet Büyükkılıç hakkında savcılığın soruşturma başlatmasına yol açan hileli vekaletname için, "Almanya'daki şirketlerle ilgili değil bu. Türkiye'de bir şirketimizde yüzde 6'lık hissesi vardı. Onun devri ile ilgili olarak verilen bir vekaletname" dedi. Karaman, vekaletnamenin ne amaçla kullanıldığını da, "Gürhan'ın bu yüzde 6'lık hissesini ortaklardan başka bir arkadaşımıza devrettik" diye açıkladı.

Usul eksikliği olmuştur

Vekaletnamenin hileli olduğunun ortaya çıktığı anımsatılınca, "Bu konunun nasıl cereyan ettiğini araştırıyorum. Net bilgilere ulaşınca kamuoyunu aydınlatacağım" diyen Karaman, "Noter hakkında ne gibi bir soruşturma yürütüldüğünü ben de basına yansıtıldığı kadarıyla biliyorum. Sahtecilik değil de usul eksikliği olmuş olabilir" dedi. Karaman, "Alman mahkeme başkanı bizlerin de isimlerini zikrederek bu işle irtibatlandırdı . Hiçbir muhataplığımız olmadığı halde bizi adeta suçlu ilan etti. Gerekçeli karar çıktıktan sonra mı, yoksa çıkmadan önce mi bize yapılan isnada cevap verelim konusunu hukukçularımız araştırıyor. Bu bize yapılan bir isnat ve iftiradır" diye konuştu.


Almanya'da sonuçlandırılan Deniz Feneri e.V davasında Türkiye ayağı olarak işaret edilen Kanal 7'nin kar payı vaadiyle yurtdışında faizsiz para topladığı iddia edildi. Ve iddiaya göre, Kanal 7'nin ticari işletmesi olan Yeni Dünya Yayıncılık Şirketi, (Kanal kurulması kararlaştırıldıktan sonra 1993'te 8 ortaklı kuruldu) Almanya'da kâr payı vaadi ile hisse senedi dağıttı, kâr payı kuponu ve yeni pay alma kuponları sattı. Bu iddia da elinde 50 bin dolarlık hissesi olan ortaklardan birinin kar payı almak için açtığı davayla ortaya çıktı...

Mahkemeye başvurdu

Tolga Hatipoğlu adlı vatandaş, Almanya'da yaşayan amcasının 15 yıl önce Yeni Dünya Yayıncılık Şirketi'nden 50 bin dolarlık kar payı kuponları aldığını, ancak vaat edilen kâr payını tahsil edemediği gerekçesiyle Mart 2008'de İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'ne başvurdu.

Hatipoğlu'nun avukatı Doğan Akkurt dava dilekçesinde, müvekkilinde 250 hisse karşılığı 25 bin YTL değerinde iki adet 1. tertip A Grubu Hisse Senedi bulunduğunu iddia ederek, "Hisse senetleri o dönemin yönetim kurulu başkanı Recai Kutan ile yönetim kurulu başkan yardımcısı Haşim Bayram tarafından tasdik edilmiştir" dedi. Dilekçedeki iddialar sadece hisse senetleri alımı ile bitmiyor. Avukat Akkurt, müvekkiline kâr payı kuponu ile yeni pay alma kuponu verildiğini de iddia etti. Müvekkiline 1993 yılından 2002 yılına kadar kâr payı kuponu verildiğini savunan Avukat Akkurt, müvekkilinin hiçbir dönem kâr payını alamadığını iddia etti.

Sözlü müracaatlarına rağmen müvekkilinin kâr payı kuponu ile yani pay alma kuponları karşılığı alması gereken paylarını alamadığını belirten Avukat Akkurt, "Zamanında 50 bin dolara satın aldığı hisse senetlerinin bedellerini de alamamıştır" dedi.

Avukat Akkurt dilekçesinde şöyle dedi: "Davalı şirket özel yasalar çerçevesinde kurulan ve RTÜK Kanunu'na tabi ulusal yayın yapan bir televizyon kuruluşu mahiyetindedir. Sermaye Piyasası Kurulu'nca onay ve izin verilmeden bastırılan hisse senedi, kâr payı kuponu ve yeni hisse kuponlarının hukuki mahiyetleri hususundaki takdiri sayın mahkemenize bırakıyoruz. Ancak tarafımızca ilgili kuruluşlara şikayet haklarımızı saklı tutuyoruz. Müvekkilin ciddi şekilde mağduriyetine sebebiyet veren davalı şirketten olan alacağımızın tahsili için iş bu davayı açmak zarureti hasıl olmuştur."

Kanal 7'nin yanıtı ne?

Avukat Akkurt, müvekkili Tolga Hatipoğlu'na ait olan 50 bin dolarlık hisse senetlerinin el değiştirilmesinin ihtiyati tedbir kararı ile önlenmesini ve alacağının şimdilik 10 bin YTL'sinin tahsilini istedi. Mahkeme yargılamayı gerektirir gerekçesi ile tedbir talebini reddederken, Kanal 7 verdiği yanıtta, defterlerinde böyle bir kayıt bulunmadığını öne sürdü.

RTÜK Üyesi Hülya Alp: Kanalın kapanma nedeni olabilir

RTÜK'ÜN CHP'li üyesi Hülya Alp: Dava dilekçesindeki ifadeden anlaşılıyor ki bir ticari faaliyetten dolayı mağdur olan bir kişinin açtığı bir dava var. Bu da olayın tam bir ticari faaliyet olduğunu gösteriyor. Bunun, açıkça radyo ve televizyonları n yayınlarını düzenleyen 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonları n Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 29'uncu Maddesi'nin a ve b bentlerine aykırı olduğunu söyleyebilirim. Bu kanun radyo ve televizyonları n kuruluşları ve yayınlarını düzenliyor ve denetliyor. Kısaca bir televizyon kanalı bu kanuna tabidir. Bu kanuna göre ne amaçla olursa olsun, yani hayır amacıyla olsa dahi bir yayıncı kuruluş 29. maddenin a ve b bentlerine göre para toplayamaz. Amacı mühim değil, hele bir de kar payı kuponu işin ticari boyutunu ortaya çıkarıyor. Bir yayıncı kuruluş kesinlikle böyle bir faaliyette bulunamaz. Bulunmaya kalkan olursa biz bunu Kurul gündemine alırız. Kurul'da karar nasıl çıkar bilemiyorum. Oylamaya sunacağız.



CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Almanya'daki Deniz Feneri davasında ceza alan Mehmet Gürhan'ın, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'ı, "Türkiye'deki işlerinde vekil tayin ettiğine ilişkin" 2007 tarihli noter belgesini açıkladı.

Kılıçdaroğlu, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisinin Şişli İlçe Kongresinde dile getirdiği "3Y (yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele) söylemine" artık vatandaşın itibar etmediğini iddia etti.

"Yolsuzlukla mücadele edeyim derken, AKP ve Sayın Başbakan bugün yolsuzluk yapanların en büyük hamisi durumuna gelmiş durumda" diyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Almanya tarihinin en büyük nitelikli dolandırıcılık davasının Türkiye'deki faili olarak mahkeme kararına geçen kişi, bugün RTÜK'ün başında ve Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın koruması altında. Sayın Başbakana sormak isterim: Almanya'daki dolandırıcılık davasının Türkiye ayağını oluşturan kişilerden birisi olarak, adı defalarca geçen kişiyi, RTÜK Başkanı olarak görmeyi nasıl içinize sindiriyorsunuz? Bu anlayışınızı, yolsuzlukla mücadele söyleminin neresine oturtuyorsunuz? Sayın Zahid Akman'ı, Kanal 7'yi birlikte kurduğunuz için mi koruyorsunuz? Bu bağlamda bir korumanın suçu paylaşmak anlamına geldiğini çevrenizdeki kişiler acaba size söylemediler mi? Bu davranışınızı hangi şeref ve haysiyet anlayışınıza oturtuyorsunuz?

Almanya'daki Deniz Feneri olayında olduğu gibi, Kanal 7'nin yurt dışı hesaplarını resmi defterlerine kaydetmediği devletin raporları ile saptanmasına karşın, bu raporları sümenaltı edip, savcılığa göndermeyen SPK Başkanı Turan Erol'u hangi şeref ve haysiyet anlayışı ile yerinde tutuyorsunuz? Şayet yolsuzluklarla mücadele programınız bu anlayış ile hazırlanmışsa, onun adı 'yolsuzlukla mücadele' değil, yolsuzluklara yataklık yapmadır. Almanya'daki dolandırıcılık olayının Türkiye baş aktörü Zekeriya Karaman'ın akrabanız olması, size böyle bir korumacılık yetkisi vermez, vermemelidir. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı vergi kaçakçılarının, hayali ihracatçıların, karaparacıları n hamisi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti, karapara kuryecilerinin ve karaparanın cenneti olamaz."

"BİAT BELGESİ"

Kemal Kılıçdaroğlu, basın toplantısında, Almanya'daki Deniz Feneri davasında ceza alan Mehmet Gürhan'ın, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'ı vekil tayin ettiğine ilişkin, 21 Mayıs 2007 tarihinde İstanbul 10. Noterliğince düzenlenen belgeyi de açıkladı.

Belgeyi "biat belgesi" olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu, genel vekaletname" başlıklı belgede, "Türkiye hudutları dahilindeki ortağı olduğum şirketlerdeki hisselerimi devretmeye, Türkiye hudutları dahilindeki şirketlere ortak olmaya, hisse satın almaya, ortaklıkla ilgili haklarımı takip etmeye benim adıma evrakları imzalamaya, kamu kurum ve kuruluşları ile özel ve tüzel şirketlerdeki işlerimi takip etmeye T.C. vatandaşı Kadir oğlu 03..01.1952 doğumlu Zekeriya Karaman'ı vekil tayin ettim" cümlelerinin yer aldığını kaydetti.

CHP'li Kılıçdaroğlu, bu vekaletnamenin, "Mehmet Gürhan'ın aslında bir piyon olduğunu, tüm yetkilerin ve sorumluluğun Zekeriya Karaman'da bulunduğunu açıkça gösterdiğini" ileri sürdü.

"KENDİNİZİ ÇIKMAZ SOKAKTA BULURSUNUZ"

Kılıçdaroğlu, şu görüşleri dile getirdi:
"Sayın Başbakana önerim: Sayın Başbakan bu vekaletnameyi önünüze alınız ve vicdanınızın da sesini dinleyerek bir düşününüz. Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını kimler yiyor? Kimler İslamiyetin o güzel yardımlaşma duygularını özel çıkarları için kullanıyor ve siz Türkiye'deki asıl faillerin arkasında, onların destekçisi olarak görünüyorsunuz. Bunu gerçekten de içinize sindirebiliyor musunuz? Sayın Başbakan'ın etrafında saygın kişiler var. Lütfen onların uyarılarına kulak versin. Şayet Dengir Fırat'la yola çıkarsanız, kendinizi çıkmaz sokakta bulursunuz. Zaten ağzınızın bozukluğu da galiba buradan geliyor."

Kemal Kılıçdaroğlu, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile ilgili olarak da "Dengir Fırat'ın en büyük ortağı olduğu MENAS'ın ürünlerini yurt dışına götüren TIR'da 89 kilo eroin yakalandı mı, yakalanmadı mı? Fırat'ın en büyük ortağı olduğu MENAS şirketi hayali ihracat yaptı mı, yapmadı mı? Sayın Başbakanın imzasıyla Dengir Fırat'ın iftira attığını kanıtlarsam, Mehmet Mir Dengir Fırat'ı partideki görevinden alacak mısınız?" dedi.

Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine, Başbakan Erdoğan'ın imzasıyla, Fırat'ın birisine iftira attığını kanıtlayacağını söyledi.
"Kime iftira attığını söylemeyecek misiniz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, "sayın Başbakan sorsun öğrensin bakalım. Ben bunu kanıtlayacağım, o zaman Sayın Başbakan dönüp Mehmet Dengir Mir Fırat'a ne söyleyecektir, ben de merak ediyorum. Ben bir şey istiyorum, milletvekilliğ inden ayrılması..." diye konuştu.

"DENGİR FIRAT'LA HESAPLAŞACAĞIZ"

Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin, Fırat'ın, hayali ihracat olayı ortaya çıktığı zaman "ben o şirketten ayrılmıştım" dediğini anımsatması üzerine, "Sayın Dengir Fırat'la hesaplaşacağız. Fırat'la bütün medyanın önünde herhalde bir araya geleceğiz. O zaman ben size Fırat'ın ve şirketinin gerçek yüzünü belgelerle göstereceğim. Öyle kafadan atmak, hakaret yok, kızmak da yok. Ben belgelerini göstereceğim, sayın Fırat da konuşacak" dedi.

"Bu bir çağrı mı?" sorusuna Kılıçdaroğlu, "kendisinin çağrısıydı, dün sayın Başbakan da çağrıya yanıt vermediğimizi söyledi. Sayın Fırat'la herhangi bir yerde tartışalım, basın mensupları da izlesinler" yanıtını verdi.

Kemal Kılıçdaroğlu, "CHP'nin Almanya'daki bir vakıftan 85 milyon avro yardım aldığına ilişkin iddialara" yönelik bir soruyu yanıtlarken, "Benim böyle bir hesabım ve param da yok. Ama açıklarlarsa sevinirim. Belki Almanya'da benim bir hesabım olduğunu da öğrenmiş olurum, paraya da ihtiyacım var" dedi.


Türkiye Noterler Birliği, Almanya'daki davada ceza alan Mehmet Gürhan'ın, 'tutukluyken' vekaletname verdiği iddiaları üzerine İstanbul 10. Noterliği hakkında soruşturma açtı.

Olayda suçu bulunan kişilerin 'meslekten men' cezası alabileceğini belirten Birlik Başkanı Hasan Yeni, "Tespit edilirse suç duyurusunda da bulunacağız" dedi.

Sahteci notere soruşturma
Türkiye Noterler Birliği, Almanya'daki Deniz Feneri davasında ceza alan Mehmet Gürhan'ın, "yurt dışında tutuklu bulunduğu dönemde" Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'a "genel vekaletname" verdiği iddiaları üzerine, vekaletnamenin düzenlendiği İstanbul 10. Noterliği hakkında soruşturma başlattı. Konuyla ilgili açıklama yapan Türkiye Noterler Birliği Başkanı Hasan Yeni, gazetelerde yer alan haberleri ihbar kabul ettiklerini söyledi.

Disipline sevk edilecek
İddiaları araştırmak üzere İstanbul Noter Odası Yönetim Kurulu'na yetki verildiğini ve İstanbul 10. Noteri hakkında soruşturma başlatıldığını ifade eden Yeni, soruşturma sonunda hazırlanacak rapor doğrultusunda olayda suçu bulunduğu tespit edilen kişilerin Türkiye Noterler Birliği Disiplin Kurulu'na sevk edileceğini kaydetti.

Bu yazidaki isimlerin yanisira, Vakifbank Köln temsilciligindeki müdürlerin de ismini bir kenara not etmeyi unutmayin, bir ülkenin kaynaklarinin hem yurtici hem de yurtdisindaki finans kurumlari vasitasiyla nasil kullanildiginin ibret dolu gercek hikayeleri bir gun yazilabilirse eger, okuyup ta ders alanlar olabilir.... ..


Deniz Feneri-AKP ilişkisini kanıtlayan belge Firatnews'de yayınlandı




  11 Eylül 2008 -




Başbakan Erdoğanın gizlemeye çalıştığı Deniz Feneri davasındaki yolsuzluk belgeleri tek tek ortaya çıkıyor. Mehmet Gürhanın kasasından Erdoğanın sözcüsü Mehmet Akif Beki, Zahit Akman'ın da isminin yer aldığı Kanal 7 ve Deniz Feneri yöneticileriyle ortaklığının belgesi çıktı.







Yeni Özgür Politikanın ulaştığı belgeye göre, Erdoğanın yakınındaki isimler Deniz Feneri davası sanığı Mehmet Gürhan ile sıkı ilişkiler içindeler. Sözkonusu belgede en dikkat çekici isim ise Erdoğanın sözcüsü olan Mehmet Akif Beki.
Deniz Feneri davası gündemdeki yerini korurken, davayla ilgili bütün ayrıntıların açığa çıkarılacağına yönelik beklentiler azalıyor. Zira davanın önceki günkü duruşmasında hakim, davanın muhtemelen çarşamba günü sonuçlanacağını açıkladı. Davanın Türkiye boyutu ise aydınlatılmamakta. Oysa Deniz Feneri İddianamesinde geçen isimlere bakıldığında, Erdoğana kadar uzanan karmaşık bir ağ söz konusu.
Ele geçirilen sözkonusu belgede, Deniz Feneri davası sanığı Mehmet Gürhan, Erdoğanın başdanışmanı Mehmet Akif Beki, RTÜK Başkanı Zahit Akman, Türkiye Deniz Feneri Derneği Başkanı Engin Yılmaz ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karamanın birlikteliğine ışık tutuyor. Geçtiğimiz Nisan ayında gerçekleştirilen Deniz Feneri baskınında Mehmet Gürhanın çelik kasasında bulunan belgede, Yeni Dünya İletişim A.Ş.nin Yönetim Kurulu üyelerinin isimleri sıralanıyor.
İlginç ilişkiler
Kanal 7 grubunu da bünyesinde barındıran şirketler topluluğu olan Yeni Dünya İletişim A.Ş., 3 Şubat 1993te kuruldu. 1 milyar TL sermayeli şirketin yönetim kurulu başkanlığına yüzde 20 hisseye sahip olan Recai Kutan, başkan yardımcılığına Kombassan Holding Başkanı Haşim Bayram getirildi. Bu şirketin finansmanını sağlamak için Almanyada camilerde para toplandı. Örneğin 7 Mayıs 1993te Refah Partisinin kurucularından dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ve Haşim Bayram, Milli Gençlik Vakfına bağlı Hannover Ayasofya Camiinde pazarlama toplantısı yaptı. Bayram, toplantıda şu şekilde para istedi: Cenab-ı Hakkın yarattığı şikayet doğrultusunda bir televizyon için çalışıyoruz. Manevi karı için katılacak ortaklar lazım bize.
Aynı yıl o dönem bir özel televizyon kurma çabasında olan dönemin RP İstanbul İl Başkanı Recep T. Erdoğan ve RPli Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, bazı tekniki konularda danışmak için TGRTnin kuruluşundan tecrübeli olan Sabahattin Önkibar ile Ankara Otelinde buluşup, yemek yediler. Yemekte Erdoğanın yanında bir de o dönem henüz pek tanınmamış iki isim olan Zekeriya Karaman ile Zahid Akman da vardı. Çok zaman geçmeden de Kanal 7 yayına başladı.
Euro 7'nin taklası
Mehmet Gürhanın genel müdürü olduğu Euro 7 şirketi ise 23 Mayıs 2001 tarihinde 50 bin Euro sermaye ile kuruldu ve 1995 yılında Franfurtta kurulan ve iflas eden Media 7 televizyon şirketinin faaliyet alanını, şirketin yerini ve sabit varlıklarını devraldı. Bu şirketin kuruluşunda hissedarlar arasında Zekeriya Karaman ve Zahid Akman da bulundu. Deniz Feneri iddianamesine göre Almanya Euro 7 genel müdürlüğünü Akman yaptı; ancak bir süre sonra Zekeriya Karaman, Mehmet Gürhanı sorumlu ve yetkili kişi olarak görevlendirdi. İddianamede ayrıca RTÜK Başkanı Akman ile Kanal 7 televizyonu patronajından Zekeriya Karaman ve İsmail Karahanın Deniz Fenerine gelen bağışlarla kuryelik yaptığı iddia ediliyor.
Paralar Zekeriya'ya
Davanın önceki günkü duruşmasında dinlenen polis komiseri Alexander Böhm, ele geçirilen teslim belgelerine göre, Zekeriya Karamana sadece 2005-2006 arasında 775 bin Euro teslim edildiğini ifade etti. Böhm konuyla ilgili şunları söyledi: Para trafiğiyle ilgili üç kaynağımız vardı. Bankadan çekilen nakit para, para kuryeleri ve alındı belgeleri. Muhasebeci Firdevsi Ermiş 12 kez teslim eden, birkez de teslim alan olmuş. Ancak alındı belgelerinin büyük çoğunluğunun sahte olduğunu tespit ettik. Bütün paralar Zekeriya Karamana verilmiş.
Şanslı bacanaklar
Kanal 7nin sahibi Yeni Dünya İletişim A.Ş.nin Yönetim Kurulu Başkanı olan Karaman, Türk Başbakanı Erdoğanın yakın dostu olarak bilinen bir isim. İskenderpaşa Cemaatinin önde gelen isimlerinden olan Karamanın oğlu Habib Karaman ile Erdoğanın oğlu Burak Erdoğan bacanak. Burak Erdoğan 2001 yılında Osman Ketencinin kızı Sema Ketenci ile evlenirken; Karamanını oğlu ise Ketencinin diğer kızı Şehriban Ketenci ile evli. Karamanın oğlunun düğününe katılan Erdoğan nikah şahitliğini de yapmıştı. Çiftin nikahını, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıyarken, nikah şahitlerini ise Başbakan Erdoğan ve o dönemde Devlet Bakanı olan şimdiki İçişleri Bakanı Beşir Atalay yaptı. Düğüne ayrıca, Devlet Bakan Nimet Çubukçu, eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, ve RTÜK Başkanı Akman da katılmıştı.
Beşir Atalay ismi
Erdoğan, Karaman ve Akman arasındaki yakın ilişki uzun bir süre öncesine dayandığı anlaşılırken; Yeni Dünya İletişim A.Ş.nde birlikte iş yapan Karaman ve Akman ayrıca İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre 5 Ocak 1999da kurulan Nehir Medya Yayıncılık A.Ş.de de yönetim kurulu üyeleri olarak yer aldılar. Karaman ve Akman ile birlikte aynı şirkette yöneticilik yapan bir başka isim de var: İçişleri Bakanı Beşir Atalay.
Bak..!Beki de varmış!
Eline geçirilen belgede yer alan en sürpriz isim ise Mehmet Akif Beki. Yeni Dünya İletişim A.Ş.nin eski yönetim üyelerini gösteren listede Beki, şirketin Ankara Temsilcisi olarak yer alırken; Zekeriya Karaman Yönetim Kurulu Başkanı, Mustafa Çelik Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Zahid Akman, İsmail Karahan ve Mehmet Gürhan, üye olarak geçiyor. Listede ayrıca Türkiye Deniz Feneri Derneği Başkanı Engin Yılmazın, şirketin personel ve idare sorumlusu olduğu ifade ediliyor. Listede yer alanlardan sadece Karaman, Çelik ve Karahan şirketin mevcut yönetiminde resmi olarak bulunuyor.
Beki'nin yükselişi
Yeni Dünya İletişim A.Ş.nin Ankara Temsilcisi olarak geçen Mehmet Akif Beki şu an Erdoğanın sözcülüğünü yapıyor. 1971 Bingöl doğumlu Mehmet Akif Bekinin ailesi Bingöl merkeze bağlı Gözer Köyündendir. Emekli İlahiyatçı Y. Doç.Dr. Niyazi Bekinin oğlu olan Mehmet Akif Beki, İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur.
Kanal 7 Haber Merkezinde çalıştıktan sonra 28 Şubat sürecinde Amerikaya gitti. Kanal 7nin Washington Temsilciliğini yapan Beki, Ahmet Hakanın Kanal 7den ayrılmasından sonra onun görevlerini devralmak üzere Türkiyeye döndü. Bir süre Kanal 7nin İstanbul merkezinde çalıştıktan sonra Ankara temsilciliğine atandı. 2003 yılında yayımlanan Erdoğanın Harfleri adlı kitabıyla Erdoğanın dikkatini çekti. Beki, kitabında, özetle Erdoğanın Allahın Türkiyeye bir lütfu olduğunu kutsal işaretlerle anlatmaya çalışıyor; soyunu da Hazreti Musaya götürecek kadar ileri gidiyor. Beki, eski Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı ve AKP Rize Milletvekili Ali Bayramoğlunun kızkardeşiyle evlendikten sonra yükseliş hızında zirve yaptı. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra ise Başbakanlık Basın Sözcüğü ve Başdanışmanlığına atandı.
ANF







BAŞBAKAN VAKIFBANK'I, VAKIFBANK DENİZ FENERİ'Nİ NEDEN SEVİYOR?

Almanya'daki Deniz Feneri davası sonuçlandı ve hakim şöyle söyledi: "Baş sorumlular Türkiye'de…"

Gazetelerde "Şimdi sıra Türkiye'de" başlığını attı.
Peki, ama işe nereden başlanacak?

Görevlendirilen savcılar var, İçişleri Bakanlığı'na düşen işler var filan ama devamından şüphe duymamak da elde değil.
Çünkü namazda gözü olanın kulağının da ezanda olması lazım.
Ezanı duyan olacak mı; gerçekten şüpheli.

Sesin geldiği yerlerden biri Vakıfbank. Neden mi?
İki gün önce "Vakıfbank'ın Frankfurt Müdürü neden Ankara'ya çekildi" diye sorduk.
Tabi bir yanıt alamadık.

Hikayenin özü şu: Vakıfbank Frankfurt Şubesi, "gemi alması" için Deniz Feneri'ne "dolaylı olarak" 1.7 milyon euro kredi veriyor. Diğer taraftan "dolandırıcılık" "kara para" gibi suçlar isnat edilen eylemlerdeki milyonlarca euronun da bu şubeden geçtiği ortaya çıktı.

Deniz Feneri vakasında Vakıfbank'ın rolü çok önemli.

Bankanın Genel Müdürü Bilal Karaman'dır. Karaman, bu görevine Haziran 2005 yılında atanıyor. Atamada o dönemin ilgili bakanı Mehmet Ali Şahin'in pasif olduğunu, talimatın doğrudan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan geldiğini biliyoruz.

Peki, Karaman nereden geliyor? Baştan geriye doğru ilerleyelim.

Karaman, AKP'nin işbaşına gelmesiyle önce Halk Bankası İstanbul ve Trakya Bölge Koordinatörlüğü görevine getirildi, Mayıs 2004'te ise Vakıflar Bankası'nın yönetim üyeliğine atandı.

Peki ya öncesi?

Karaman 2002 yılında Vakıfbank'tan emekli oluyor. Son görev yeri Vakıfbank Valide Sultan Şubesi Müdürlüğü.

Valide Sultan Şubesi'nin özelliği ne?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı 30 küsur şirketin parası bu şubede tutuluyor. İSKİ, Kiptaş, İETT, Hamidiye Kaynak Suları, BİMTAŞ, Hazır Beton, Bimtaş başta olmak üzere şirketlerin mevduatı ve kredi hareketleri bu şubede gerçekleştiriliyor.

Bu durum Başbakan'ın Belediye Başkanlığı döneminde de böyleydi,
Kadir Topbaş döneminde de böyle.

Yani Karaman, Başbakan için yed-i emin özelliği taşıyor.

Karaman'ın şubedeki selefi kimdi?

Maksut Serim.

Serim nerede?

Tayyip Erdoğan Başbakan olduğunda örtülü ödeneğin başına getiriliyor. Valide Sultan şubesinden Banka Genel Müdür Yardımcılığı'na kadar yükselen Serim, 1998 yılında kendi isteğiyle emekli oluyor.

Örtülü ödenek parası nerede tutuluyor?

Vakıfbank'ta.

Yani Serim de Karaman gibi son derece güvenilir bir kişi. En azından Başbakan böyle düşünüyor.

(Serim'in sahte diploma hikayeleri filan var ama şimdilik bir kenara koyalım.)

Gazeteciler Saygı Öztürk ve Sezai Şengün Temmuz 2003 tarihinde, Star gazetesinde önemli bir habere imza atıyorlar.

Eski İstanbul Valisi Erol Çakır Başbakanlık Makamına 9 Nisan 1999 tarihli ''çok gizli'' damgalı bir yazı gönderiyor. Yazıda dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın belediyedeki paraları nasıl kullandığı şöyle anlatılıyor:

''...Her ay yaklaşık 34 trilyona yakın paranın Fazilet Partisi'ne yakın firmalar tarafından havuz hesaplarına aktarıldığı, bu hesaplardan da adı geçen partinin kuryeleri vasıtasıyla partiye ve Recep Tayyip Erdoğan'a gittiği...''

''...Paraları n Vakıfbank'ta açılan bir hesapta toplandığı, buradan da denetimi imkansız kılmak için birçok hesapta dolaştırıldıktan sonra Fazilet Partisi'ne yakın firma ve şahıslara aktarıldığı, Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7'ye devamlı kaynak aktarıldığı... büyük miktarlarda naylon fatura keserek karşılıksız trilyonlarca lirayı parti ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın mutemet (güvenilir) şahıslarına verdiği duyumları alınmıştır...''

Belediyenin parası Vakıfbank'ta.

Eski Belediye Başkanı Başbakanlık makamında.

Vakıfbank yöneticileri Başbakanın yanı başında.

Banka kaynakları da Deniz Feneri'nin arkasında.

Deniz Feneri ise Yeni Şafak ve Kanal 7'yi fonluyor.

Vakit'e ne düşüyor, henüz somut bilgi yok. Ama Vakit cansiperane Deniz Feneri'nin arkasında duruyor.

Daha biz ne söyleyelim?

İçişleri ve Adalet Bakanlıklarının, yargının, yurttaşların vicdanını rahatlatmasını bekliyoruz.

Ahmet Erhan Çelik
Odatv.com


Tertipte 8. Dalga
Olmak ya da Olmamak
Mehmet Bedri Gültekin

18 Eylül günü birbiriyle ilişkili, çok önemli iki olay meydana geldi. Daha doğrusu biri meydana geldi, diğer olaydan ise haberdar olduk

Haberdar olduğumuz olay Frankfurt'ta sonuçlanan ve Alman yargı çevrelerinin "tarihimizdeki en büyük yolsuzluk olayı" dedikleri "Deniz Feneri e.V." davasının mahkumiyetle sonuçlandığı süreçte, Türkiye'deki Kanal 7'nin 14.6 milyon YTL olan sermayesini 403 bin YTL'ye indirmesidir.

Bu durumda 14.2 milyon YTL şirket sermayesi ortaklara dağıtılacak. Uzmanlar, Sermaye İndirimi Kararı Ağustos ayı içinde alındığı için, muhtemelen avans adı altında, yasal bakımdan gereken iki aylık süre beklenmeden, paranın dağıtımının yapılabileceğini belirtiyorlar.

Bu durumda şirketteki payları göz önüne alınarak sermaye indiriminden Zekeriya Karaman'ın 5.1 milyon YTL, Mustafa Çelik'in 3.5 milyon YTL, İsmail Karaman ve Ahmet Hüküm'ün de yaklaşık 2.8 milyon YTL alması gerekiyor.

Gazeteci Sebahattin Önkibar'ın tanıklığı ile, kuruluşunu bizzat Recep Tayip Erdoğan'ın gerçekleştirdiğ ini bildiğimiz Kanal 7 televizyonu bu operasyonu neden yaptı?

Çünkü Şirket yöneticileri Almanya'daki yargılamada Firdevsi Ermiş'le birlikte bazı sanıkların samimi itirafta bulunduklarını , Kanal 7'e vatandaşın bağış paralarının aktarıldığının açığa çıktığını ve yargılamada sıranın kendilerine geleceğini öğrendiler. Ve kendilerince tedbir aldılar.

Tıpkı kapanacağını gören Refah Partisi'nin trilyonluk hazine yardımını sahte belgelerle harcanmış gibi göstererek üzerine konmak istemesi gibi.

Recep Tayip Erdoğan'ın yakın akrabası ve dava arkadaşı Zekeriya Karaman da Almanya'daki Deniz Feneri aracılığı ile vatandaşlardan muhtaçlara dağıtılmak üzere toplanan ve Kanal 7'e aktarıldığı kesinleşen paranın elden gitmemesi için 14 Milyon YTL'yi kendi şahsi hesaplarına geçirmiş bulunuyor.


GÜNDEM DEĞİŞTİRMEK

Zekeriya Karaman ve arkadaşları bu şekilde söz konusu paranın üzerine konabilirler mi bilemeyiz. Ama ucu Tayyip Erdoğan'a ve AKP'ye dayanmış olan Deniz Feneri ve diğer yolsuzluk (Şaban Dişli vb.) olaylarının yıkıcı sonuçlarının bu gibi tedbirlerle önlenemeyeceği gün gibi açık.

Bütün toplum şimdi Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın arkadaşlarının bir "Organize Suç Örgütü" oluşturarak ve halkın dini duygularını istismar ederek Almanya'da yurttaşlarımızın milyonlarca Euro'luk parasını nasıl iç ettiklerini konuşuyor.

Bu gündemin, acilen değiştirilmesi gerekiyor(!) Derken 18 Eylül günü yukarda sözünü ettiğimiz "ikinci olay" meydana geldi. "Ergenekon tertibinde 8. dalga" gerçekleştirildi. Aralarında 6 asker ile birlikte magazin dünyasının yakından tanıdığı bazı isimlerin de olduğu 19 kişi gözaltına alındı.

O günün internet siteleri olayı flaş haber olarak duyurdular. Televizyonlar, akşam haberlerinin baş sırasına oturttular. Ve ertesi gün tahmin edilen manşetlerle çıktı bazı gazeteler.

Ergenekon Tertibi'nin ne olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak ve Engin Ardıç'ın deyişiyle Amerika; Asya'nın büyük güçleriyle girdiği hâkimiyet savaşında, Türkiye'nin saf değiştirme ihtimaline karşı tedbir almaktadır.

Kısacası Amerika, Türkiye'yi kendisine daha sıkı bağlamak için muhtemel bir Avrasyacı yönelimi gerçekleştirebilecek kuvvetlere karşı "operasyon" yapmaktadır. 1997 yılında stratejik konseptini değiştirerek İrtica'yı birinci tehdit olarak belirleyen, 2001 ve 2002 yıllarında en üst düzeydeki komutanlarının ağzından, Avrasya seçeneğini dillendiren TSK ile; Türkiye için Avrasya seçeneğini kapsamlı bir şekilde programlaştıran İşçi Partisi; bundan dolayı Amerikan operasyonunun doğal olarak en başında yer aldılar.

Son operasyon ise ABD'nin Türkiye'ye ilişkin stratejik çıkarları ile AKP'nin iktidarını korumak ve yıkılmayı önlemek için ihtiyaç duyduğu tedbirlerin çakıştığını bir kez daha gösterdi.


NE AMAÇLANIYOR?

1 Temmuz tutuklamaları hariç daha önceki bütün tutuklamalar gibi ayın 20'si civarına denk getirilen son gözaltı dalgası ile şunların amaçlandığı görülmektedir.

1. Deniz Feneri olayı ile belirlenen ve AKP'yi büyük zorluklar içine iten gündem değiştirilmek isteniyor.

2. Bir Harb Okulu öğrencisinin ve beş teğmenin gözaltına alınması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Eylül ayı başında kurum adına Kandıra Cezaevine yaptığı ziyarete, karşı güçlerin bir yanıtı olarak değerlendirilebilir.

3. Magazin dünyasında adı sıkça geçen bir takım isimlerin operasyonun hedefi içine alınmasında ise iki amacın güdüldüğü anlaşılıyor. Birincisi İşçi Partisi ve TSK gibi iki saygın kurumun adını halk içinde hiç de iyi karşılanmayacak isimlerle birlikte telaffuz ederek, bu kurumların itibarını düşürmek.. İkincisi toplumun her kesimine; "o da alınıyorsa ben de alınabilirim" korkusunu yaymak.

4. Ergenekon tertibini ne olursa olsun sonuna kadar götürerek hedefteki kurum ve Partileri tamamen etkisiz hale getirme planlarında hiçbir gerileme olmadığını göstermek.

Evdeki hesap bu: Bu hesabın çarşıya uyup uymadığını çok yakında göreceğiz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder